ehl-i îmâna gösteriyoruz. Bizler, kusûrumuzu görene ve bize bildirene -fakat hakîkat olmak şartıyla- minnetdâr oluyoruz, Allâh râzı olsun deriz. Boynumuzda bir akrep bulunsa biri gösterip, ısırmadan atılsa, nasıl memnûn oluruz; kusûrumuzu, -fakat garaz ve inâd olmamak şartıyla ve bid‘alara ve dalâlete yardım etmemek kaydı ile- kabul edip minnetdâr oluyoruz.
اَلْبَاق۪ي هُوَ الْبَاق۪ي
Pek çok kusûrlu
Saîdü’n-Nûrsî
(26)
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
Azîz, Sıddîk Kardeşlerim,
Evvelâ: Denizli hapsinin üçüncü meyvesi olan kardeşlerime küçük mektûblar mecmûası ve burada da yazılan başka Risâlede kaydedilmeyen münâsib gördüğüm kısmını da bana yeniden tevâfuklu yazdığınız beraber Meyve Risâlesi tarzında benim için yazılsa iyi olur. Ve Denizli’deki kitablarımı siz kendiniz benim nâmıma alırsınız. Tâ ben sizden isteyinceye kadar veyahud münâsib görseniz Denizli’de de bırakabilirsiniz. Arkasında (bu mektûbdan evvelki mektûb) makine ile yazılan parça berây-ı ma‘lûmât size gönderildi. Herkes sizin gibi çelik, metîn olmadığından böyle şeyler yazdırılıyor.
Sâniyen: Okunması hiç usandırmaz ve gittikçe kıymetini ve zevkini bana ziyâde gösteren Hizb-i Kur’ânîye dâir size yazdığım ve Husrev de sûretini bana gönderdiği mektûbun bu “Hizbü’l-Kur’âni’l-Muazzamın” kelimesinden ta “neşrine, tâb‘ına çalışanlara çok büyük hayırları kazandırır” cümlesinin âhirine kadar buradaki nüshaların başında arkadaşlar yazdılar. Siz de o beş altı satırı nüshanızda yazsanız münâsib olur.
Sâlisen: Hapishânede Husrev ve Feyzî’ye demiştim. Isparta’da geçen Risâle-i Nûr noktasında târîhçe-i hayâtımı Husrev yazsın. Kastamonu’da hayatımı Feyzî yazsın. Tâ Risâle-i Nûr’un bir nevî tarihçesi olsun diye niyet etmiştim. Şimdi İhtiyâr Risâlesi’nin recâları içinde On Beşinci Recâ Isparta ve Eskişehir hayatı ve On Altıncı Recâ Kastamonu ve Denizli imtihânlarının mâhiyetlerini göstermek için muhtasar bir fihriste ve mücmel bazı esâsları yazmak niyet ettim. Tâ Husrev’e ve Feyzî’ye esâs olsun, o iki ehemmiyetli recâları onlar yazsınlar.
Râbian: Âhiret ticâreti için en çok kârlı bir pazar ve ma‘nevî hayata bir bahar olan bu şuhûr-u mübârekede, husûsen Leyle-i Berât Şa‘bân-ı Muazzamın ortasında ve Leyle-i Kadir Ramazân’ın her gecesinde bulunmak ihtimâli ile aramak ve Risâle-i Nûr’un her bir şâkirdi şirket-i ma‘neviye sırrıyla umûm kardeşlerimin hesâbına çalışmak vazîfemizdir. Cenâb-ı Hakk muvaffak eylesin. Âmîn.
Saîdü’n-Nûrsî
[27]
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ
Azîz, Sıddîk Kardeşlerim,
Âyetü’l-Kübrâ’nın matbû‘ nüshalarından beş on tanesi bana geldi. Tam tashîh edilmediği için noktalarda, kelimelerde matbaa sehivleri var. Husûsen mukaddemesinde daha ziyâdedir. Ben size bir rehber göndereceğim. Siz Denizli’deki nüshaları bütün oraya celbediniz, tashîh ediniz, sonra satılsın. Ben demiştim, Denizli’de bir sülüsü onlara satılsın. Şimdi sehivleri gördüğüm için tashîhten sonra Denizli’deki lâyık ve müştâklara verilebilir.
Azîz kardeşlerim! Hazret-i Alî (ra) وَبِالْاٰيَةِ الْكُبْرٰٓى اَمِنِّى مِنَ الْفَجَتْ fıkrasında Âyetü’l-Kübrâ yüzünden şâkirdleri bir musîbete düşüp ve onun berekâtıyla emniyet ve selâmete çıkacaklarını kerâmetkârane haber verdiği gibi, Âyetü’l-Kübrâ Risâle-i Nûr içinde yüzer matbû‘ nüshasıyla serbestiyet noktasında daha ziyâde mevkii alması cihetiyle bu memlekete üç büyük yağmur rahmetine birinci vesîle olduğu gibi; ben dünya hâlini bilmiyorum, fakat eskiden beri boğazımızı sıkan ve dâimâ bizi istîlâ etmeye fırsat bekleyen ve dehşetli kuvvet alan ve tarafdârlar bulan ve bizi istinâdsız zannıyla fırsat bekleyenin istîlâsından ve esâretinden Âyetü’l-Kübrâ ve arkadaşlarının serbestiyeti çok hâdise ve emârelerle, şimdiye kadar Risâle-i Nûr, -sadaka gibi-