Mektub 688

Sayfa 475

(688)

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَدًا

Çok Muhterem Kardeşimiz Sâlih,

Üstâdımız sana ve iki dîndar ve hakîkî milletvekîllerine pek çok selâm ve duâ eder, sana ve onlara bin Bârekâllah der.

Üstâdımız buyuruyor ki:

Ben çok zaman evvel bekliyordum ki, Urfa tarafından nûrlara karşı kuvvetli eller sâhib çıksın. Çünkü orası hem Anadolu’nun, hem Arabistân’ın, hem Kürdistân’ın bir nevi‘ merkezi hükmündedir. Nûrlar orada yerleşse, o üç memlekette intişârına vesîle olur. Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükrediyorum ki, Seyyid Sâlih gibi gençliğin bir kahramanı ve o havâlînin çok kıymetdâr ve himâyetkâr ve dîndar iki milletvekîli nûrlara sâhib çıkmaya başladılar. Ben de kendi paramla aldığım ve zehir hastalığının fazla râhatsızlığı içinde tashîh ettiğim bana mahsûs bir kısım mecmuâlarımı onlara gönderiyorum. Çok yerlerden ve çok mühim zâtlar tarafından istedikleri hâlde, ben Urfa’yı her yere tercîh ediyorum. Urfa Medrese-i Nûriye’sine veriyorum.

Sayfa 476

İnşâallâh bir kısım daha onlara göndereceğim. Seyyid Sâlih ve himâyetkâr milletvekilleri, orada İnşâallâh Kur’ân ve îmâna tam hizmet edecek. Ve orayı Isparta’daki Medresetü’z-Zehrâ ve Mısır’daki Câmiü’l-Ezher’in küçük bir numûnesi hâline getirmeye vesîle olmaya ve Şâm ve Bağdâd’daki medrese-i İslâmiyenin bir numûnesini açmaya yol açmalarını rahmet-i İlâhiyeden ümîd ediyoruz.

Hem mâdem Risâle-i Nûr’un mesleği hillettir. Ve Urfa ise, İbrâhîm Halîlullâh’ın (as) bir menzilidir. İnşâallâh bu meslek-i hillet-i İbrâhîmiye orada parlayacaktır.

Hem ihtimâl-i kavîdir ki, bu dehşetli semli hastalıktan kurtulsam, gelecek kışta Urfa’ya gitmeyi cidden arzu ediyorum.

Bütün Urfa halkına, çoluk ve çocuğuna ve mezarda yatanlarına her sabah duâ ediyorum. Ve bütün Urfalılara selâm ediyorum. Urfa taşıyla, toprağıyla mübârektir. Ben çok hastayım. Onlar da bana duâ etsinler.

اَلْبَاق۪ي هُوَ الْبَاق۪ي

Saîdü’n-Nûrsî

Üstâdımızın sözü bitti. Biz de tekrâr selâm ve arz-ı hürmetler ederiz. Risâle-i Nûr hizmetinde bulunan Ziyâ ve Mehmed

Sayfa 477

[689]

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُٓ اَبَدًا دَٓائِمًا

Azîz, Sıddîk Kardeşlerim,

Âlem-i İslâm’da Leyle-i Kadir telâkkî edilen bu Ramazân-ı Şerîf’in yirmi yedinci gecesinde, bir nevi‘ tesemmüm ile şiddetli bir mide hastalığı içinde, sinirlerimi ve vicdân ve kalbimi istilâ eder gibi bir diğer dehşetli hastalık hissettim. Bu maddî ve ma‘nevî iki dehşetli hastalık içerisinde, şefkat hissi ile bütün zîhayâtların elemleri hâtıra geldi. Şahsî hastalığımdan daha ziyâde elîm bir hâlet-i rûhiyeyi hissettim. Bununla berâber seksen küsûr seneye varan ömrümün sonunda, seksen sene ma‘nevî bir ibâdeti kazandıran en son Leyle-i Kadre lâyık çalışamayacağım diye, sâbık iki dehşetli hastalıktan daha şiddetli hazîn bir me’yûsiyet içinde a‘sâba gelen ve nefs-i emmârenin vazîfesini gören bir elîm his beni ezdiği aynı zamanda, Âyet-i Hasbiye’nin bir sırrı imdâdıma yetişti. Bu üç hastalığı izâle edip Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, hilâf-ı me’mûl bir tarzda dayandım. Bu üç hastalığıma da böyle üç merhem sürüldü:

Maddî hastalığın -Hastalar Risâlesi’nde isbât edildiği gibi- bir saat hastalık, sâbir ve mütevekkil insanlara, hiç olmazsa on saat ibâdet ve Leyle-i Kadir’de ise

Emirdağ Lahikası - 4
  • (688)

    بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

    وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

    اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَدًا

    Çok Muhterem Kardeşimiz Sâlih,

    Üstâdımız sana ve iki dîndar ve hakîkî milletvekîllerine pek çok selâm ve duâ eder, sana ve onlara bin Bârekâllah der.

    Üstâdımız buyuruyor ki:

    Ben çok zaman evvel bekliyordum ki, Urfa tarafından nûrlara karşı kuvvetli eller sâhib çıksın. Çünkü orası hem Anadolu’nun, hem Arabistân’ın, hem Kürdistân’ın bir nevi‘ merkezi hükmündedir. Nûrlar orada yerleşse, o üç memlekette intişârına vesîle olur. Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükrediyorum ki, Seyyid Sâlih gibi gençliğin bir kahramanı ve o havâlînin çok kıymetdâr ve himâyetkâr ve dîndar iki milletvekîli nûrlara sâhib çıkmaya başladılar. Ben de kendi paramla aldığım ve zehir hastalığının fazla râhatsızlığı içinde tashîh ettiğim bana mahsûs bir kısım mecmuâlarımı onlara gönderiyorum. Çok yerlerden ve çok mühim zâtlar tarafından istedikleri hâlde, ben Urfa’yı her yere tercîh ediyorum. Urfa Medrese-i Nûriye’sine veriyorum.

Item 1 of 3