bütün ma‘nevî yaralarına kudsî bir tiryâk olan On Yedinci Söz ve emsâlî risâleler, pek hârika bir tarzda imdâdıma yetişti ve tedâviye başladı. Ve bana şöyle bir kanâat-i katʻiye verdi ki, güyâ Risâle-i Nûr’u, ezcümle mezkûr risâleleri hem ben, hem hastalık münâsebeti ile yanıma gelenler ders alsınlar diye Rahmet-i İlâhiye tarafından hastalandırılmışım.
Evet, sanki sevgili, müşfik Üstâdımız İhtiyârlar Risâlesi’ni gençlere, Hastalar Risâlesi’ni sıhhatta olanlara yazmış.
Sâlisen: Orada bulunan ve sevgili Üstâdımızın kıymetdâr hizmetinde bulunan muhterem kardeşlerimize, hem birer birer selâm, hem bayramlarını tebrîk eder, sevgili Üstâdımızın ellerinden, o kardeşlerimizin gözlerinden öperim.
اَلْبَاق۪ي هُوَ الْبَاق۪ي
Çok kusûrlu ve hasta talebeniz
Mehmed Feyzî
[538]
Mahremdir. Şimdilik Medresetü’z-Zehrâ erkânlarına mahsûstur.
İhtiyâr kadınlara ehemmiyetli bir müjde; ve bekâr ve mücerred kalmak isteyen genç kızlara bir ihtâr.
Hadîs-i Şerîf’te عَلَيْكُمْ بِد۪ينِ الْعَجَٓائِزِ gösteriyor ki, âhirzamanda kuvvetli îmân ihtiyâr kadınlarda bulunur ki, “Dîndâr ihtiyâr kadınların dînine tâbi‘ olun”
diye, hadîs fermân etmiş. Hem Risâle-i Nûr’un dört esâsından bir esâsı şefkat olduğundan ve kadınlar şefkat kahramanı bulunmasından, hattâ en korkağı da kahramancasına rûhunu yavrusuna fedâ eder.
Ve bu zamanda o kıymetdâr vâlideler ve hemşîreler, büyük bir hâdise ile karşılanıyorlar. Mahremce ve ifşâsı münâsib olmayan bir hakîkat-i fıtriyesini nûr şâkirdlerinden mücerred kalmak isteyen veya mecbûr olan kızlar kısmına beyân etmek lâzım gelir diye, rûhuma ihtâr edildi. Ben de derim ki:
Kızlarım, hemşîrelerim! Bu zaman, eski zamana benzemiyor. Terbiye-i İslâmiye yerine terbiye-i medeniye yarım asra yakın hayât-ı ictimâiyemize yerleştiği için, bir erkek bir kadını ebedî bir refîka-i hayât ve saâdet-i hayât-ı dünyeviyeye medâr ve sâir günâhlardan kendini muhâfaza etmek için lâzım gelirken, o bîçâre zaîfeyi dâimî tahakküm altında, yalnız dünyevî muvakkat gençliğinde sever. Ona verdiği râhatın bazen on misli, onu zahmetlere sokar. Eğer şer‘an “küfüv” ta‘bîr edilen birbirine denk olmazsa, hukūk-u şer‘iye nazara alınmadığından hayatı dâimâ azab içinde geçer. Kıskançlık da müdâhale ederse, daha berbâd olur. İşte bu izdivâca sevkeden “Üç Sebeb” var.
Birisi: Tenâsülün devamı için hikmet-i İlâhiyece o fıtrî hizmete bir ücret olarak bir fıtrî meyil ve şevk vermiş. Hâlbuki erkekte o zevk on dakîkada bir lezzet
verse de, eğer meşrû‘ ise, bir saat meşakkat çekebiliyor. Fakat kadın, on dakîkalık o zevk için on ay çocuğu kendi vücûdunda zahmetini çekmekle, on sene çocuğun hayatına yardımıyla meşakkat çeker. Demek o on dakîkalık fıtrî meyil, bu uzun meşakkatlere sevkettiği için ehemmiyeti kalmaz. His ve nefis, onunla onu izdivâca tahrîk etmemeli.
İkincisi: Fıtraten kadının, zaafı için maîşet noktasında bir yardımcıya muhtâçtır. Bu ihtiyâç için şimdiki terbiye-i İslâmiyeden ders almayan, serseriliğe, tahakküme alışanlardan o küçük bir iâşesi hatırı için tahakkümler altına girip riyâkârâne kocasının rızâsını tahsîl etmek yolunda hayât-ı dünyeviye ve uhreviyesinin medârı olan ubûdiyetini ve ahlâkını bozmak bedeline, köy kadınları gibi, kendi nafakasını kendi çalışmasıyla kazanmak, on def‘a daha kolaydır. Rezzâk-ı Hakîkî çocukların rızkını sütle verdiği gibi, onların da rızkını o Hâlık-ı Rahîm veriyor. O rızık hâtırı için namazsız ve ahlâkını kaybetmiş bir zevci aramak, riyâkârâne çalışıp tahakkümü altına girmek, elbette nûr talebesinin kârı değil.
Üçüncüsü: Kadınlığın fıtratında çocuk okşamak ve sevmek meyelânı var. Ve bir evlâdı dünyada ona hizmeti ve âhirette de şefâati ve vâlidesi öldükten sonra ona hasenâtı ile yardımı, o meyl-i fıtrîyi kuvvetlendirip evlendirmeye sevketmiş.
Hâlbuki şimdi terbiye-i İslâmiye yerine giren terbiye-i medeniye ile, on taneden bir iki hakîkî evlâd, kendi vâlidesinin şefkatine mukābil fedâkârâne hizmet ve dîndârâne duâlarıyla ve hasenâtlarıyla vâlidesinin defter-i a‘mâline haseneler yazdırmak ve âhirette sâlih ise, vâlidesine şefâat etmek ihtimâline mukābil, ondan sekizi o hâleti göstermediğinden, bu fıtrî meyil ve nefsânî şevk ile o bîçâre zaîfeler böyle ağır bir hayata kat‘î mecbûr olmadan girmemek gerektir.
İşte bu işâret ettiğimiz hakîkate binâen, bekâr kalmak isteyen nûr şâkirdlerinden olan kızlara derim ki: Tam muvâfık ve dîndâr ve ahlâklı bir zevc bulmadan kendini açık saçıklıkla satmasınlar. Eğer bulunmadı, nûrun bir kısım fedâkâr şâkirdleri gibi mücerred kalıp, tâ ona lâyık ve ebedî bir arkadaşı olacak ve terbiye-i İslâmiyeyi almış vicdânlı bir müşteri ona çıksın. Ve saâdet-i ebediyesi, muvakkat bir keyf-i dünyevî için bozulmasın ve medeniyetin seyyiâtı içinde boğulmasın. (Hâşiye)
Kardeşiniz
Saîdü’n-Nûrsî
*
* *
[539]
Hapsin latîf bir hâtırası
Hapislerde, husûsen Afyon hapsinde, eski zâlim müstebidlerin aldatmak sûretinde arasıra afv bahsini etmesinden bîçâre mahbûslar benden soruyordular: Acaba
Hâşiye: Hemşîreler ve genç kızlar Tesettür Risâlesi’ni okumalıdırlar.