Mektub 95

Sayfa 185

[95]

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Azîz, sıddîk kardeşlerim,

Kahraman Tâhirî’nin ve Kâtib Osman’ın mektubları hakîkaten benim için bir ilaç hükmüne geçti. Yarım maddî, yarım ma‘nevî endişe hastalığına bir tiryâk hükmüne geçti. Cenâb-ı Hakk, onlardan ve sizlerden ebeden râzı olsun. Evet, azim ve sebatınız ve ihlâs ve ciddiyetiniz, ehl-i dünyâyı mağlûb etmiş ve ediyor. Yoksa bir tek Tesettür Risâlesi’yle yüz yirmi adamı tevkîf edenleri, yüz otuz risâle ile bir tek adamı tevkîf edemediklerinin sebebi, ihlâsınız ve metânetinizdir, hükmediyorum.

Tâhirî’nin, Hizbü’l-Ekber ve Vird-i A‘zam’ı tab‘ için İstanbul’a gitmesini, bütün ruhumuzla onu tebrîk ve muvaffakiyetine duâ ediyoruz.

İstanbul’da, Şefîk’den başka Risâle-i Nûr’la ciddî alâkadârlar çoktur. Fakat adreslerini bilmiyorum. Yalnız, Barla’lı Hacı Bekir ve İnebolu’lu, icrâ dâiresinde bulunan Hâfız Emîn ve Güran’lı Mehmed Efendi’yi de Şefîk vâsıtasıyla bulabilir.

İstanbul dostları münâsebetiyle, meşhur bir vâiz benim ile görüşmek için gelmiş, görüşemeden gitmiş bir zâta yazılan bir mektubun sureti size gönderiliyor. Belki oradaki bazı adamlar, bu adam gibi o hitâba muhtaçtırlar. Burada bulunan bütün kardeşlerimizle ve hemşîrelerimizle beraber oradaki kardeşlerimize ve hemşîrelerimize selâm ve arz-ı hürmet ederiz.

اَلْبَاق۪ي هُوَ الْبَاق۪ي

Kardeşiniz

Saîdü’n-Nûrsî

Sayfa 186

[96]

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ

İstanbul’a uğrayan Risâle-i Nûr şâkirdleri senin gayret ve ciddiyetini ve te’sîrli vaazını bize haber verdiler. Senin gibi metîn ve hâlis bir zâtı, Risâle-i Nûr dâiresinde görmek arzu ediyorlar. Ben de onlar gibi cidden seni Risâle-i Nûr dâiresinde görmek istiyorum.

Bilirsin ki, iki elif ayrı ayrı olsa iki kıymeti var. Bir çizgi üstünde omuz omuza verse, on bir kıymet aldığı gibi; senin te’sîrli nasihatinle ihzâr ettiğin hizmet-i îmâniye tek başıyla kalsa, şimdiki tehâcümât-ı müttehideye karşı dayanması çok müşkil. Eğer Risâle-i Nûr’un hizmetine iltihâk etse, o iki elif gibi, on bir, belki yüz on bir kıymetinde ve kuvvetinde olacak ve karşıdaki ittifâk etmiş dalâletlere karşı dayanacak.

Bu zaman ehl-i hakîkat için, şahsiyet ve enâniyet zamanı değil. Zaman, cemâat zamanıdır. Cemâatten çıkan bir şahs-ı ma‘nevî hükmeder ve dayanabilir. Büyük bir havuza sâhib olmak için, bir buz parçası hükmündeki enâniyet ve şahsiyetini o havuza atmaktır ve eritmek gerektir. Yoksa o buz parçası erir, zâyi‘ olur. O havuzdan da istifâde edilmez.

Hem mûcib-i taaccüb, hem medâr-ı teessüftür ki, ehl-i hak ve hakîkat, ittifâktaki fevkalâde kuvveti ihtilâf ile zâyi‘ ettikleri halde; ehl-i nifâk ve ehl-i dalâlet, meşreblerine zıd olduğu halde, ittifâktaki ehemmiyetli kuvveti elde etmek için ittifâk ediyorlar. Yüzde on iken, doksan ehl-i hakîkati mağlûb ediyorlar.

Saîdü’n-Nûrsî

Kastamonu Lahikası
  • [95]

    بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

    وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

    Azîz, sıddîk kardeşlerim,

    Kahraman Tâhirî’nin ve Kâtib Osman’ın mektubları hakîkaten benim için bir ilaç hükmüne geçti. Yarım maddî, yarım ma‘nevî endişe hastalığına bir tiryâk hükmüne geçti. Cenâb-ı Hakk, onlardan ve sizlerden ebeden râzı olsun. Evet, azim ve sebatınız ve ihlâs ve ciddiyetiniz, ehl-i dünyâyı mağlûb etmiş ve ediyor. Yoksa bir tek Tesettür Risâlesi’yle yüz yirmi adamı tevkîf edenleri, yüz otuz risâle ile bir tek adamı tevkîf edemediklerinin sebebi, ihlâsınız ve metânetinizdir, hükmediyorum.

    Tâhirî’nin, Hizbü’l-Ekber ve Vird-i A‘zam’ı tab‘ için İstanbul’a gitmesini, bütün ruhumuzla onu tebrîk ve muvaffakiyetine duâ ediyoruz.

    İstanbul’da, Şefîk’den başka Risâle-i Nûr’la ciddî alâkadârlar çoktur. Fakat adreslerini bilmiyorum. Yalnız, Barla’lı Hacı Bekir ve İnebolu’lu, icrâ dâiresinde bulunan Hâfız Emîn ve Güran’lı Mehmed Efendi’yi de Şefîk vâsıtasıyla bulabilir.

    İstanbul dostları münâsebetiyle, meşhur bir vâiz benim ile görüşmek için gelmiş, görüşemeden gitmiş bir zâta yazılan bir mektubun sureti size gönderiliyor. Belki oradaki bazı adamlar, bu adam gibi o hitâba muhtaçtırlar. Burada bulunan bütün kardeşlerimizle ve hemşîrelerimizle beraber oradaki kardeşlerimize ve hemşîrelerimize selâm ve arz-ı hürmet ederiz.

    اَلْبَاق۪ي هُوَ الْبَاق۪ي

    Kardeşiniz

    Saîdü’n-Nûrsî

Item 1 of 2