başından kalkmasıyla berâber, münzevî bir adama zorla başına şapka giydirmeye cebretmeye, hangi maslahat, hangi kanun buna müsâade eder?
Dokuzuncusu: Çok mühimdir. (Hâşiye) Çok kuvvetlidir. Fakat siyâsete temâs ettiği için sükût ediyorum.
Onuncusu: Bu da hiçbir kanun müsâade etmediği ve hiçbir maslahat bulunmadığı ve yalnız ma‘nâsız evhâmdan bir habbeyi kubbeler yapmaktan ve hiçbir kanuna girmeyen bir taarruzdur. Bu da mesleğimizce bakamadığımız siyâsete temâs etmemek için sükût ederek, böylece on vecihle kanunsuz muâmelelere karşı yalnız حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ deriz.
Saîdü’n-Nûrsî
[500]
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُٓ اَبَدًا دَٓائِمًا
Azîz, Sıddîk Kardeşlerim,
Evvelen: Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükrolsun ki, bu yeni taarruzda ve çok geniş ve
Hâşiye: İslâm hükûmetlerinde Hristiyanlar ve Yahûdîler bulunması ve Hristiyan ve Mecûsî hükûmetlerinde Müslümanlar bulunduğu gösteriyor ki, idâre ve âsâyişe bilfiil ilişmeyen muhâliflere ilişilmez. Hem imkânat, medâr-ı mes’ûliyet olamaz. Yoksa herkes bir adamı öldürebilir diye, herkesi bu imkânat ile mahkemeye vermek lâzım gelir.
çok evhâmlı taarruz, yüzde bire indi. Dünkü gün dört saat mahkemede ifâdemi aldılar. Evvelce size gönderdiğim ifâdenin aynını ve îzâhâtıyla cevap verdim. Allâh Isparta Adliyesi’nden çok râzı olsun ki, onların buraya lehimizdeki iş‘ârı bize çok yardım etti. Yoksa Afyon’daki evhâm ve burada bazı resmîler, gizli düşmanlarımıza da yardımları ile pek çok zahmet çekecektik.
Sâniyen: Müsâdere ettikleri Kur’ân’ımızı diyânet reîsine göndermişler. Biz de İstanbul’a gönderdiğimiz iki cüz’ler ve baştaki cüz’ ile berâber, bir mektûb diyânet reîsine yazdık. “Bunu fotoğrafla tab‘etmeye çalışmak istiyoruz. Diyânet reîsinin tensîbi ve muâvenetini ümîd ediyoruz” diye mektûb yazdık.
Sâlisen: Otomobil ile gelen on beş Sikke-i Gaybiye ve elli Rehber’i aldım. Rehberin bir kısım fiyatından elli lira gönderiyorum. Daha Sikke-i Gaybiye’nin on beşini kendim için istedim. Mübâreklerin kahramanı Küçük Alî tashîhli Yirmi Dokuzuncu Lema-i Arabiye’yi benden istiyor. Benimki başka yerdedir, oradan gönderilsin, tashîh edeyim. Gāyet telâşlı bir zamanımda, câsûs polislerin dikkati altında çâre bulamadım ki hem Hâfız Alî, hem İslâm köy şâkirdlerini temsîl eden kardeşimiz Halîl İbrâhim’i ve mübârekleri temsîl eden Mustafâ kardeşimizi imkân bulamadım ki yanıma alayım, görüşeyim. Fakat onların yolda geçirdiği her bir saat, bir hafta
yanımda hizmette bulunduğu gibi kabul ettim. Onlar buradan hareket ettikten sonra bir parça tatlı teberrük bırakmışlar. Ben o mübârek köyün nâmına mübârek ilaç gibi kabul ettim. Fakat kāideme muhâlif olmamak için, ne arzuları varsa benim bedelime onlara verilsin. Onların mübârek kaplarını da onlara bir teberrük olarak gönderiyorum.
Râbian: Bu def‘a gizli düşmanlarımızın planlarıyla nûrların fütûhâtına set çekilmemek için çok dikkat ve ihtiyât ve metânet ve tesânüt lâzımdır. Hiç de şevkiniz kırılmasın, merâk da etmeyiniz. İnâyet-i İlâhiye bu def‘a da bizi muhâfaza ettiği kat‘î tahakkuk etti. Gerçi bu on gün sıkıntım on ay hapis kadar beni ezdi. Fakat binler kardeşlerimin selâmetine ve bedellerine ve hem binler adamın bu heyecânla Risâle-i Nûr’a dikkat etmeleri ile hâsıl olan ma‘nevî fâideler, benim sıkıntılarımı hiçe indirdi. Hem yalnız benimle meşgūl olmaları ve Risâle-i Nûr’a ve şâkirdlerine üçüncü derecede bakmaları ve az eziyet vermeleri, onların bana eziyetleri ve ihânetleri beni sevindiriyor.
Hâmisen: Ahmed Feyzî fıkrasının başında عَر۪يسَات۪ي ile مَحْبُوبِ رَسُولُ الرَّحْمٰنِ cümlesinde مَحْبُوبِ yerine مَقْبُولِ yazılsın. Daha siz hem tashîh hem ta‘dîl edersiniz, ben vakit bulamıyorum.
Bu def‘a bana mahkemede sordukları çok ma‘nâsız suâller içinde “Ne ile
yaşıyorsun?” dediler. Dedim ki: “İktisâd bereketiyle. Bir vakit Isparta’da bir Ramazân’da bir ekmek, bir kilo torba yoğurdu, bir kilo pirinç ile yaşayan bir adam, maîşet için dünyaya tenezzül etmez ve hediyeyi de kabul etmeye mecbûr olmaz.” Dedim. Kahraman Burhân’ın kitablarının iâdesi büyük bir fâl-i hayırdır. Umûma selâm.
Kardeşiniz Saîdü’n-Nûrsî
[501]
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ
Azîz, Sıddîk Kardeşlerim,
Evvelâ: Sizin muvaffakiyetinizi ve sebâtınızı ve Yirmi Dokuzuncu Söz’ün elifler kerâmetini muhâfazasıyla mumlu kâğıtlara yazılmasını ve çalışmanıza fütûr gelmemesini rûh u cânımızla tebrîk ediyoruz.
Sâniyen: Dört saat ifâdemi almakla, pek çok emsâlsiz bir sıkıntı çektiğim on saat sonra, âdeta aynı zamanda iki milyon lira zarar veren maârif yangını gösterdi ki, Risâle-i Nûr belâların def‘ine bir vesîledir ki, nûrlara hücûm edildi, belâ yol buldu, geldi.
Sâlisen: Risâle-i Nûr’un kerâmeti olarak yangına dâir yazılan bir parça,