[691]
(Dört sene evvel Üstâdımız, şiddetli hastalığı yüzünden beni Ankara’da Risâle-i Nûr’un mahkeme ile alâkadâr işlerini ta‘kîb için tevkîl ettiği zaman, bazı meb‘ûslara gönderdiğimiz ilişik mektûbumuzu yeniden sizlere ve muhterem meb‘ûsların nazar-ı irfânlarına takdîm ediyoruz. Buna da sebeb, aynı mes’elenin devam etmesi ve bilhâssa son aylarda şark vilâyetlerinde kurulması için teşebbüse geçilen yeni üniversitedir.)
Risâle-i Nûr’un bu otuz senelik zamanda, dâhilde ve hâriçte fevkalâde intişârıyla her tarafta hüsn-ü te’siri göstermesi ve şark vilâyetlerinde elli beş seneden beri büyük bir dârü’l-fünûn kurulmasına çalışılması, birbirini ta‘kîb eden ve birbirini tamamlayan, bu zamanda Âlem-i İslâm’ı şiddetli alâkadâr eden iki mühim mes’eledir. Bu iki netîce-i azîme, hem bu milleti, husûsen şark vilâyetlerini, hem dört yüz milyon İslâm milletlerini, hem sulh-u umûmîye muhtâç Hristiyanlık dünyasını alâkadâr eden ve te’sîrini gösteren medâr-ı iftihâr iki ehemmiyetli hâdisedir. Ve İslâm dîninin ve Kur’ân hakîkatlerinin küllî ve umûmî iki mühim nâşiri ve i‘lâncısıdır.
Üstâdımız elli beş seneden beri, a‘zamî gayretle ve müteaddid vesîlelerle şarkî Anadolu’da Câmiü’l-Ezher’e muvâfık Medresetü’z-Zehrâ nâmıyla bir İslâm üniversitesinin kurulması için çalışmış ve bunun kat‘î lüzûmunu dâima ileri sürmüştür. Üstâdımızın
Reîs-i Cumhûr’a ve Başvekîl’e hitâben yazdığı ve onları bu mes’elede tebrîk eden yazısında denildiği gibi, şark dârü’l-fünûnu, Âlem-i İslâm’ın bir nevi‘ merkezinde olarak beyne’l-İslâm medâr-ı iftihâr bir makām kazanacaktır. O vilâyetlerde medfûn çok azîz ve mübârek binlerle ulemâ ve ârifîn, şühedâ ve muhakkikîn ecdâdlarınızın mâzîdeki pek kıymetli ve kudsî hizmet-i dîniyeleri ve ma‘nevî, bâkî hasletleri bu dârü’l-fünûnla dahi tecessüm edecek ve vazife-i îmâniyelerini daha geniş bir sâhada yapacaklardır.
Şark üniversitesinin programı ve üssü’l-esâs dersi, Kur’ân-ı Hakîm’in hakāik-i îmâniyesini tefsîr eden ve bütün mes’elelerini fünûn-u akliye ve delâil-i mantıkıye ve müsbete ile tesbît ettiren ma‘kūlâtla ders veren Risâle-i Nûr’dur ki, yeni asrın üniversitelerinde ve mekteblerinde okutulmaya şâyandır.
Risâle-i Nûr şarkî Anadolu’da yer yer kurulmuş olan ve yüzyıllardan beri o havâlîde ma‘nevî âb-ı hayat menba‘ları vazîfesini görmüş bulunan medreselerinin ve üstâdlarının bir talebesi vâsıtasıyla zuhûr etmiştir ki, o muhterem üstâdlar, bu son münevver meyveleriyle, yeniden vazîfe başına geçip vazîfe-i tenvîriyelerini ve hizmet-i Kur’âniyelerini bu sûretle cihânşümûl bir vüs‘ate inkılâb ettirmelerini bütün rûhumuzla ümîd edip rahmet-i İlâhiyeden temennî ve niyâz ediyoruz. Bu duâmıza da, zaman ve zeminin şerâit-i hayâtiyesi ve müsâlemet-i umûmiyenin elzemiyeti de âmîn diyor ve diyecektir.
Evet, şarktaki ilim ve irfân faâliyetinin bir semeresi ve netice-i külliyesi olan Risâle-i Nûr, şark dârü’l-fünûnunun İslâmiyet noktasında bir programı olması hasebiyle, İslâmiyet’e, bu millete ve Âlem-i İslâm’a hizmet edenleri şiddetle alâkadâr etmektedir. Şimdi Amerika’dan ve Avrupa’dan, nûr risâlelerini istemeleri ve onlarda da nûr risâlelerinin intişârı, bu müddeâmızın fevkalâde ehemmiyetini gösterir.
Mustafâ Sungur
[692]
Yazıları beş vecîhle iftirâ ve yalan olan bir gazeteyi bana okudular. Böyle iftirâların hem Isparta’ya, hem neşredenlere büyük bir zararı var.
Birinci Yalanı: Nûr risâlelerini okuyanlara, mürîd ve tarîkat diye beni tarîkat dersi vermekle ithâm ediyor. Hâlbuki beni tanıyanlar biliyorlar ki, mahkemelerde de sâbit olduğu gibi, ben tarîkat dersi değil, îmânın, Kur’ânın hakîkatlerini ders veriyorum. Dersimi dinleyenlere nûr talebesi denir. Mesleğimiz tarîkat değil, îmânın hakîkatleridir.
İkinci Yalanı: İftirâ eden gazete, başka bir gazeteyi kendisine teşrîk etmekle bazı yanlış ta‘bîrler karıştırarak diyor ki: “Eğirdir gençleri, Saîd Nûrsi ve mürîdleriyle mücâdeleye başladılar.” Kat‘iyen bunun aslı olmadığını bütün Isparta ve Eğirdir gençleri biliyorlar. Hattâ Isparta ve Eğirdir gençleri bunu