Risâle-i Nûr’un erkân-ı mühimmesinden ve resâil içinde suâlleriyle ehemmiyetli bir mevki‘ tutan ve onunla beraber ma‘nen yaşayan kardeşimiz Re’fet Bey’in mektubuyla ve Gül fabrikasının gül-ü Muhammedî (asm) bahçesini yetiştiren Husrev’in mektubuna ayrı bir mektubla cevâb yazmak isterdim. Fakat şimdilik vakit müsâade etmedi.
Umum kardeşlerime birer birer ve bilhassa …ve bilhassa… bilhassa çok selâm ve duâ ederim. Ve onların mübârek duâlarını bu şuhûr-u mübârekede ve leyâlî-i muazzamada ricâ ederiz.
اَلْبَاق۪ي هُوَ الْبَاق۪ي
Kardeşiniz ve duâdan çok istifâde eden
Saîdü’n-Nûrsî
Buradaki umum kardeşleriniz nâmına, Feyzî, Nazîf, Emîn, Hilmî, Salâhaddin, Tevfîk selâm ve arz-ı hürmet ve şuhûr-u selâseyi hakkınızda tebrîk ederler. Ruh ve kalbimiz pek çok arzu ediyordu ki, yaldızlı Kur’ân’ımız bu def‘aki irsâlât içinde bu Ramazan’da okumak için bunlar beraber olsa idi.
Saîdü’n-Nûrsî
[56]
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَٓائِقِ عُمْرِكُمْ فِي الدُّنْيَا
Azîz, sıddîk kardeşlerim,
Sizin mektublarınızdan o kadar mesrûr oldum ki, ta‘rîf edemem. Hususan Husrev’in çok kıymetdar iki mektubunda, Hacı Hâfız’ın köyünde Risâle-i Nûr’un pek fevkalâde bir surette tevessüü, o iki mektubu nusha gibi ve bir huccet-i kātıa gibi saklayıp, bu havâlîdeki talebelere bir tâziyâne-i teşvîk olarak gösteriliyor.
Risâle-i Nûr, Kur’ân’ın bir mu‘cize-i ma‘nevîsi olduğu gibi; Husrev’in kalemi de, Risâle-i Nûr’un pek kuvvetli bir kerâmeti olduğunu buraca her gün tasdîk ediyoruz. Husrev’in mektubuna karşı uzun mektub yazmak istiyorduk, arzumuza muvaffak olamadık.
Mübârekler kahramanlarından Küçük Ali’nin mektubu da bana büyük bir ümid verdi. Merhum Abdurrahmân’ın elhak tam bir halefi olan kıymetdar ve mübârek büyük kardeşi olan Mustafa Hulûsî’nin, Hâfız Ahmed isminde mübârek bir mahdûmu, peder ve amcaları sisteminde Risâle-i Nûr’a hizmet etmesi, yeniden Abdurrahmân dünyaya gelmesi kadar beni müferrah etti.
Ağras Atabey’de, eskide Lütfü, Zekâî gibi iki kıymetdar şâkirdlerin yerlerini boş bırakmayan, Ağras kahramanları olan Tâhirî ve Abdullâh Çavuş’un Risâle-i Nûr’a hizmetleri, Ağras hakkında endişelerimi tamamen izâle etti.
İsmailoğlu Hüseyin’in hastalığı beni müteessir etti. İnşâallâh tam bir Lütfü olacak, çok da hizmet edecek. Sizlerin buraya gelen mektublarınız, kısmen tensîkle lâhikaya derc ediliyor. Size bu def‘a mahrem Sırr-ı İnnâ A‘taynâ’da istihrâc-ı gaybîdeki mücmel hakîkate dâir birden kalbe ihtâr edilen bir fıkra ile Tesettür Risâlesi’ne hâşiye gönderiyoruz.
Bu şuhûr-u selâse, seksen küsûr sene bir ömrü kazandırıyor. Elbette sizler gibi mücâhidler, onu kazanmaya çalışacaksınız. Cenâb-ı Hakk her bir gecesini sizin hakkınızda Leyle-i Mi‘râc ve Leyle-i Berât ve Leyle-i Kadir kadar kıymetdar eylesin, âmîn.
Duânıza bu şuhûr-u selâsede çok muhtaç kardeşiniz
Saîdü’n-Nûrsî
Burada umum talebeleri nâmına Feyzî de selâm ve duâ ve istid‘â eder.
Ehemmiyetli, fakat bir derece mahremdir
Azîz kardeşlerim,
Mahrem Sırr-ı İnnâ A‘taynâ’da cifirle istihrâcım, aynen Münâzarât Risâlesi’nde “Bir nûr çıkacak ve göreceğiz” diye gaybî müjdeler gibi, ilhâmî ve hak bir hakîkati, fikrimle olan tatbîkātımda bir kusur vardı. O kusur, beni düşündürüyordu. Münâzarât ve Sünûhât gibi risâlelerdeki müjde-i nûriye ise, Risâle-i Nûr tam halletti. Geniş dâire-i siyâsiye yerine, yüksek bir dâire-i nûriye ile o kusuru izâle ettiği gibi, İnnâ A‘taynâ sırr-ı mahreminde, “On iki, on üç sene
sonra İslâmiyet’e darbe vuranların başlarında öyle müdhiş bir patlayış olacak ki, kıyâmete kadar unutulmayacak” meâlindeki istihrâc-ı cifrî çok geniş bir dâirede olduğu halde, nûr müjdesi sırrının aksine olarak dar bir dâirede, hususî bir hükûmette tatbîk etmek suretiyle, fikrim o geniş dâireyi ihâta edemeyerek o hakîkatin suretini değiştirmiş.
Halbuki o istihrâcın gösterdiği aynı tarihte, o rejimin müessisi ve başı dünyadan göçtü, darbesini yedi. Ve aynı senede, perde altında bilinmeyen ve küre-i arzın ekserini ve nev‘-i beşerin kısm-ı a‘zamını istibdâdı altına alan bir müdhiş cereyânın düğümü ve düğmesi ve ma‘nen binler başından bir başı ve en müdhişi olan o göçüp giden adam, tokat yediği aynı zamanda, daha sene tamam olmadan, o müdhiş cereyânın bütün başları ve tarafdârları öyle semâvî müdhiş tokatlara ve şiddetli fırtınalı musîbetlere tutulmaya başladılar; kıyâmete kadar azabını çekecekler ve çekiyorlar. Ve edyân-ı semâviyeye ve İslâmiyet’e ettikleri cinâyetlerin cezâsını, çok geniş bir dâirede gördüler ve görüyorlar. Mimsiz medeniyetin boku ile dünyayı mülevves ettikleri için, aynı istihrâcın gösterdiği tarihte, o mimsiz medeniyetin başına da öyle bir semâvî tokat indi ki, en karanlık vahşetten daha aşağı indirdi.
Elhâsıl: Sırr-ı İnnâ A‘taynâ’da çok geniş bir dâire, dar bir dâirede tatbîk edilmiş. Nûr müjdesi ise, dar ve ma‘nevî, fakat yüksek bir dâireyi, geniş ve maddî bir dâire suretinde tasvîr edilmişti. Cenâb-ı Hakk’a yüz bin şükür ediyorum ki, bu iki kusurumu, kuvvetli bir ihtâr-ı ma‘nevî ile ıslah etti. يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ sırrına mazhar eyledi. اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ بِعَدَدِ ذَرّاتِ الْكَٓائِنَاتِ
Azîz kardeşlerim! Sakın bu fıkranın vâsıtasıyla o sırr-ı mahremi fâş etmeyin ve o risâleyi de araştırmayın. Yalnız bu fıkrayı zararsız görseniz hâslara gösterebilirsiniz.
Kardeşiniz
Saîdü’n-Nûrsî
[57]
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَٓائِقِ لَيَال۪ي شَهْرِ رَجَبَ وَشَعْبَانَ وَرَمَضَانَ
Azîz, sıddîk kardeşlerim,
Bu def‘aki mektublarınız gelmeden evvel, bir ihtâr ile kendi cevâbını kerâmetkârâne yazdırmış. Demek, mektub sâhiblerinin fevkalâde sadâkatleri kerâmet derecesine çıkmış.
Kardeşlerim, mektublarınızda çok yüksek düşünce ve takdîrât, binden bir hisse de benim olsa hadsiz şükür ederim. Belki Risâle-i Nûr’un ma‘nevî şahsiyeti ve çok kesretli talebeleri içinde bilmediğimiz gayet yüksek bir makām sâhibi bir zâtın te’sîrâtı ve kumandası hissediliyor. Benim gibi bin derece uzak bir bîçârede tasavvur ediliyor. Hakkım olmadan bana verilen ziyâde ehemmiyetiniz, inşâallâh size zararı olmaz. Fakat Risâle-i Nûr’un hüsn-ü cereyânına zarar ihtimâli var. Siz bir hakîkati hissediyorsunuz ve fevkalâde sadâkat ve ihlâsınız inşâallâh hak görür. Fakat surette bazen aldanılır. Biz hizmetle mükellefiz. Neticeleri ve muvaffakiyet, Cenâb-ı Hakk’a âittir.
Lütfü vârislerinin mektubundaki Osman Halidî’nin beyânâtı yalnız Risâle-i Nûr hesabına bir cihette kayıd ediliyor. Şahsıma âidiyeti yok. Husrev’in çok te’sîrli câzibedâr mektubuna cevâb yazmaya vakit bulamadık. Başta bu mektublarda isimleri bulunan zâtlar olarak umum kardeşlerimize birer birer selâm ve eyyâm-ı mübârekede duâ ederiz ve edeceğiz. Onlardan bu kudsî leyâlî ve eyyâm-ı mübârekede duâlarını isteriz.
اَلْبَاق۪ى هُوَ الْبَاق۪ى
Kardeşiniz
Saîdü’n-Nûrsî