Mektub 294

Sayfa 310

Üstâd da demiş ki: اِنَّ اَوْرُوبَا حَامِلَةٌ بِالْاِسْلَامِ فَسَتَلِدُهُ يَوْمًامَا ٭ وَاِنَّ هٰذِهِ الْمَمْلَكَةَ حَامِلَةٌ بِاَوْرُوبَا وَسَتَلِدُهَا اَيْضًا يَوْمًامَا yani Avrupa İslâmiyet’le hâmiledir, elbette bir gün doğuracak. Ve bu memleket de bir Avrupa’yı doğuracak. (Bu cümle mahremdir). Çünkü onun medeniyetiyle hâmiledir. O vakit Câmiü’l-Ezher reîsi hocalara demiş ki: “Bu adamla münâzara edilmez, ilzâm edilmez. Benim fikrim de bu merkezdedir.” Evet, o reîsin takdîrine mazhar olan Üstâdın verdiği o haberin yarısı çıkmış. İnşâallâh öteki yarısı da çıkacaktır. Bu fikre binâendir ki, işittiğime ve anladığıma göre, Üstâd bu harbin evvelinde bir sene “Bir Devlet, İslâmiyet’e kuvvet verecek ve İslâm olacak” diye merâkla bakmış. Sonra anladı ki, zamanı gelmemiş. Daha yedi sene bakmadı. Bu vesîle ile umûm Nûrcu kardeşlerimizin ellerinden öper, bayramlarını tebrîk ve selâm ederim.

Risâle-i Nûr’un âciz, bîçâre bir şâkirdi ve hâdimi

Ceylan

[294]

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُٓ اَبَدًا دَٓائِمًا

Azîz, Sıddîk Kardeşlerim,

Evvelâ: Pek çok alâkadâr olduğum ve Risâle-i Nûr’un gāyet ehemmiyetli bir merkezi ve az zamanda, pek çok nûr işini gören Denizli Husrev’i ve gāyet ciddî ve sâdık

Sayfa 311

rüfekāları, husûsen hâkim-i âdil ve Muharrem ve Hâfız Mustafâ vesâirenin nâmına bayram tebrîkiyle, Hasan Feyzî’nin şiddetli ve tehlikeli hastalığını beyân eden bir mektûbu, çok ehemmiyetli bir kardeşimiz olan Muharrem’den aldım. Kanâat-ı kat‘iyem geldi ki, Hasan Feyzî, aynen Şehîd Hâfız Alî (Rahmetullâhi aleyh) gibi, benim musîbetimin kısm-ı a‘zamını kendine alıp ma‘nevî bir fedâkârlık eylemiş. Hâfız Alî’nin benim bedelime birkaç emâre ile berzaha gittiği gibi, bu Hasan Feyzî de aynı hastalığım zamanında, aynı vakitte, aynı müddette, aynı tarzda, aynı sıkıntılı dışarıya çıkmamakta tevâfuku, kuvvetli bir emâredir ki, bana çok acıyan ve şefkat eden o kardeşimiz, ma‘nen hastalığımı kısmen kendine aldı. Bu dört cihetle tevâfuk içinde yalnız bir fark var. Benimki zehirden, tesemmümden; onunki soğuktan gelmesidir. Elbette Hasta Risâlesi bizim bedelimize onu tesellî edip, iyâdetü’l-marîz gibi keyfini sormuş ve hastalıktaki büyük sevâblar sıkıntılarını sürûra kalbetmiş. Cenâb-ı Hakk şifâ-yı âcil ihsân eylesin. Âmîn.

Hem onu, hem mektûb yazanı, hem oradaki bütün Nûrcuların ve dostların, husûsen hapishânede ve gördüğümüz mahbûsların ve hapishânede gördüğümüz me’mûrların bayramlarını rûh u cânımızla tebrîk ediyoruz.

Sâniyen: Hem Erzurum, hem benim memleketimin, hem Konya’nın hesabına fevkalâde nûrların intişârına ve lüzûmlu ve lâyık yerlere yetiştirmesine pek çok hizmet eden ve Santral Sabrî’nin tam bir ikinci Sabrî’si olan bu Konyalı Sabrî kardeşimiz Eşref’le,

Sayfa 312

hem bir tebrîk mektûbu, hem de bayram teberrükü göndermiş. Ben hem onun, hem Konya Nûrcuları ve ulemâları ve Hicâz’dan gelecek hoca Vehbî’nin hem haccını, hem bayramlarını bütün rûh u cânımızla tebrîk ediyoruz. Hem Sabrî’nin teberrükünü de, hediye kabul etmemek kāideme muhâlif olmamak için ona gönderdiğim ve göndereceğim mecmûaların mukābiline olarak, hakkımda ehemmiyetli ahâlîsiyle çok alâkadâr Erzurum hesabına kabul ediyorum.

Sâlisen: Bir zaman Barla’da temsîl için yazdığım bir risâlede, iki adam İstanbul’a gidecek. Birisinin yüzde doksan dokuz dostu İstanbul’dadır. Onun için oraya iştiyâkla gider. Öteki onun aksi, ilâ âhir; meâlinde birşey yazılmış. Şimdi aynen bu hastalığımın ihtârıyla, geçmiş zamana geçtim ve o zamanlarda hayatımı geçirdiğim memleketlerde de hayâlen gezdim. O şirin hayatımın devrelerinde, her memlekette yüz dostumdan ancak bir ikisini görebildim. Ötekiler, berzah memleketlerinde, hattâ kendi Nûrs köyümde, bir tek amcazâdem ve talebem Mollâ Dâvûd (rh), o da eski ahbâblarım, akrabalarım yanına, berzaha gittiğini gördüm. Yirmi seneki ayrı ayrı ikinci vatanım sayılan Barla, Kastamonu gibi yerlerde, üç kısım dosttan ancak iki kısmını gördüm. Ötekiler de gitmek üzeredirler. Bu hayâlî hakîkate binâen, hakîkaten nûrların ışığıyla nûrânî gördüğümüz berzaha gitmek, bana değil ağır gelmek, belki bir iştiyâk verdi. Benim bedelime hem vazîfemi görüp, hem sevâb kazandıracak yüzer Husrevler,

Sayfa 313

Tâhirîler, Nazîfler, Osmânlar, Abdurrahmânlar, Alîler, Sabrîler, Feyzîler, Ahmedler, Mehmedler, Mustafâlar, Sâdıklar, Osmânlar ve hâkezâ, nûrların bahâdırları dünyada arkamda kaldıkları, ölümü bana çok hafifleştiriyorlar. Yalnız günâh cihetinde ölüyorum, hasenât cihetinde yaşıyorum diye Allâh’a hadsiz şükrediyorum.

Umûmunuza binler selâm

اَلْبَاق۪ي هُوَ الْبَاق۪ي

Kardeşiniz

Saîdü’n-Nûrsî

[295]

21 / Zilhicce / 5

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُٓ اَبَدًا دَٓائِمًا

Azîz, Sıddîk kardeşlerim,

Evvelâ: Safranbolu Eflâni nâhiyesi, Mülâyim köyünde mütekāid muallim bir kardeşimiz ve nûrun hâs bir şâkirdi, nûrların neşrî ve tab‘ı için âdetâ sermâyesinin kısm-ı a‘zamını teberru‘ etmek istiyor, kabulünü ricâ ediyor. Ben bu hâlis ve hâs kardeşimizin fedâkârâne ve hâlisâne ricâsını reddedemiyorum. Ve dünya mâlları kāide-i şahsiyeme girmediği ve muâvenetleri kendime kabul etmediğim için, bu işteki maslahatı da bilemiyorum. İki Isparta’nın kahramanlarına ve Husrev ve Tâhirî ve arkadaşlarına ve Nazîf ve refîklerine bu mes’eleyi havâle ediyorum. Nûrun neşrî için böyle çok büyük bir hayır ve sevâba mâni‘ olamam. Sizler ya bütün niyet ettiği

Emirdağ Lahikası - 2
  • Üstâd da demiş ki: اِنَّ اَوْرُوبَا حَامِلَةٌ بِالْاِسْلَامِ فَسَتَلِدُهُ يَوْمًامَا ٭ وَاِنَّ هٰذِهِ الْمَمْلَكَةَ حَامِلَةٌ بِاَوْرُوبَا وَسَتَلِدُهَا اَيْضًا يَوْمًامَا yani Avrupa İslâmiyet’le hâmiledir, elbette bir gün doğuracak. Ve bu memleket de bir Avrupa’yı doğuracak. (Bu cümle mahremdir). Çünkü onun medeniyetiyle hâmiledir. O vakit Câmiü’l-Ezher reîsi hocalara demiş ki: “Bu adamla münâzara edilmez, ilzâm edilmez. Benim fikrim de bu merkezdedir.” Evet, o reîsin takdîrine mazhar olan Üstâdın verdiği o haberin yarısı çıkmış. İnşâallâh öteki yarısı da çıkacaktır. Bu fikre binâendir ki, işittiğime ve anladığıma göre, Üstâd bu harbin evvelinde bir sene “Bir Devlet, İslâmiyet’e kuvvet verecek ve İslâm olacak” diye merâkla bakmış. Sonra anladı ki, zamanı gelmemiş. Daha yedi sene bakmadı. Bu vesîle ile umûm Nûrcu kardeşlerimizin ellerinden öper, bayramlarını tebrîk ve selâm ederim.

    Risâle-i Nûr’un âciz, bîçâre bir şâkirdi ve hâdimi

    Ceylan

    [294]

    بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

    اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُٓ اَبَدًا دَٓائِمًا

    Azîz, Sıddîk Kardeşlerim,

    Evvelâ: Pek çok alâkadâr olduğum ve Risâle-i Nûr’un gāyet ehemmiyetli bir merkezi ve az zamanda, pek çok nûr işini gören Denizli Husrev’i ve gāyet ciddî ve sâdık

Item 1 of 4