Mektub 105

Sayfa 92

(105)

(Re’fet’in bir fıkrasıdır)

بِاسْمِه۪ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ

Muhterem ve çok kıymetli Üstâdım,

Yirmi Dokuzuncu Mektub’un Sekizinci Kısmı’nın remzini dikkatle okudum. İhtivâ ettiği hârikanümâ rumûzât ve o rumûzâtın ifade ettiği yüksek hakāik, fakire azîm istifâdeler te’mîn etti. Ve beni derin derin tefekkür ve teemmüle sevk etti. Çocukluğumdan beri hakāik-i dîniyeye çok merak eder ve her fırsattan istifâde ederek tedkîkāt ve tetebbuâtda bulunurdum. Ne yazık ki, emelime muvaffak olamazdım. Bu sebebden ye's ü nevmidîye dûçâr olurdum. Nâ-mütenâhî şükürler olsun ol Hallâk-ı Azîm’e ki, zât-ı âliye-i fâzılâneleri gibi, her asırda emsâline ender tesâdüf olunan bir dâhî-i a‘zama bizleri mülâkî kıldı. Otuz seneden beri ruhumun çok büyük iştiyâk ve tahassürle beklediği bir Üstâd-ı muhtereme nâil eyledi. اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ثُمَّ الْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

Madem şimdiye kadar böyle hakîkatler hiçbir eserde görülmemiş ve işitilmemiştir. Yazılması çok muvâfıktır ki, okuyan her ehl-i îmânı, Kur’ân-ı Hakîm’in hazâin-i nâ-mütenâhiyesinden bir kısım cevâhiri elde etmek sûretiyle, hem ağniyâ-yı ma‘neviye adedine dâhil olsun ve hem de künûz-u mahfiyeye ıttılâ‘ kesb etmek gibi, rûh-u beşerin en büyük ihtiyâcâtını tatmîn etmiş bulunsun. Hulâsa, tevâfukāt ve rumûzât-ı Kur’âniye, tebşîrât-ı azîmeyi ihtivâ etmesi i‘tibâriyle, kemâl-i hassâsiyetle ta‘kîb ve tedkîk olunmaktadır. Bundan dolayı nihâyetsiz hürmet ve ta‘zîmâtımı arz eder ve mübârek ellerinizden öperek, Cenâb-ı Hakk’ın bize inkişâf-ı kalbî ihsân buyurması hususundaki duâ-yı hayriyelerini istirhâm eylerim, sevgili Üstâdım Efendim.

Re’fet

Sayfa 93

(106)

(Rüşdü’nün bir fıkrasıdır)

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ

Pek kıymetdar ve pek muhterem Üstâdım Efendim Hazretleri,

Nûrlarıyla kara kalbimi nûrlandırmış olduğunuz mektubâtınızdan, i‘câz-ı Kur’ândan İhlâs-ı Şerîf, Muavvizeteyn, Fâtiha-i Şerîfe sûrelerinin tevâfukāt-ı hurûfiye sırlarını gösterir Yirmi Dokuzuncu Mektub’un Sekizinci Remz’ini din kardeşlerimle birlikte okuduk. Çok şükür, bin şükür, elhamdülillâh! Cenâb-ı Vâcibü’l-Vücûd ve Tekaddes Hazretlerinin kelâmı olan Kur’ân-ı Azîm-i Hakîm’in sırlarına hayret ettim ve bütün kalbimle ve lisânımla اَللّٰهُمَّ نَوِّرْ قُلُوبَنَا بِنُورِ الْا۪يمَانِ وَالْقُرْاٰنِ dedim.

Üstâdım, yeni tevâfukātlı Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın baş tarafına bu remzin ilâvesi, hak ve hakîkati i‘lân maksadına muvâfık ise de, okudukça doymak ve usanmak bilmeyen ve her okudukça dünya lezzetinden bin kat fazla lezzet veren ve kararmış kalbleri nûrlandıran ve bize bizim lisânımızla hâllerimizi teşrîh ve tarîk-i hakkı gösteren risâle-i pür-nûrlarınızda da beraber ayrıca bulunmasını ve Kur’ân-ı Hakîm’in başına mümkün olursa hem Arabcasının ve hem de Türkçesinin konulması muvâfık olacağı zannındayım, Efendim Hazretleri.

Rüşdü

(107)

(Saatçi Lütfü’nün bir fıkrasıdır)

بِاسْمِه۪ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ

İ‘câz-ı Kur’ânîden İhlâs-ı Şerîf ile Muavvizeteyn ve Fâtiha-i Şerîfe sûrelerinin tevâfukāt-ı hurûfiye sırlarını gösterir Yirmi Dokuzuncu Mektub’un Sekizinci Remz’ini aldım ve okudum. Neşir buyurulan işbu risâledeki tevâfukāt, şimdiye kadar emsâli nâ-mesbûk bir sırrı meydana koymuş. Bu hususa dâir mütâlaada bulunmak, kuvve-i kalemiyemin ve havsala-i mevcûdemin kat-ender-kat fevkınde bulunmakla beraber, aff-ı üstâdânelerine mağruren şu kadar diyebilirim ki, neşir

Barla Lahikası
  • (105)

    (Re’fet’in bir fıkrasıdır)

    بِاسْمِه۪ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

    اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ

    Muhterem ve çok kıymetli Üstâdım,

    Yirmi Dokuzuncu Mektub’un Sekizinci Kısmı’nın remzini dikkatle okudum. İhtivâ ettiği hârikanümâ rumûzât ve o rumûzâtın ifade ettiği yüksek hakāik, fakire azîm istifâdeler te’mîn etti. Ve beni derin derin tefekkür ve teemmüle sevk etti. Çocukluğumdan beri hakāik-i dîniyeye çok merak eder ve her fırsattan istifâde ederek tedkîkāt ve tetebbuâtda bulunurdum. Ne yazık ki, emelime muvaffak olamazdım. Bu sebebden ye's ü nevmidîye dûçâr olurdum. Nâ-mütenâhî şükürler olsun ol Hallâk-ı Azîm’e ki, zât-ı âliye-i fâzılâneleri gibi, her asırda emsâline ender tesâdüf olunan bir dâhî-i a‘zama bizleri mülâkî kıldı. Otuz seneden beri ruhumun çok büyük iştiyâk ve tahassürle beklediği bir Üstâd-ı muhtereme nâil eyledi. اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ثُمَّ الْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ى

    Madem şimdiye kadar böyle hakîkatler hiçbir eserde görülmemiş ve işitilmemiştir. Yazılması çok muvâfıktır ki, okuyan her ehl-i îmânı, Kur’ân-ı Hakîm’in hazâin-i nâ-mütenâhiyesinden bir kısım cevâhiri elde etmek sûretiyle, hem ağniyâ-yı ma‘neviye adedine dâhil olsun ve hem de künûz-u mahfiyeye ıttılâ‘ kesb etmek gibi, rûh-u beşerin en büyük ihtiyâcâtını tatmîn etmiş bulunsun. Hulâsa, tevâfukāt ve rumûzât-ı Kur’âniye, tebşîrât-ı azîmeyi ihtivâ etmesi i‘tibâriyle, kemâl-i hassâsiyetle ta‘kîb ve tedkîk olunmaktadır. Bundan dolayı nihâyetsiz hürmet ve ta‘zîmâtımı arz eder ve mübârek ellerinizden öperek, Cenâb-ı Hakk’ın bize inkişâf-ı kalbî ihsân buyurması hususundaki duâ-yı hayriyelerini istirhâm eylerim, sevgili Üstâdım Efendim.

    Re’fet

Item 1 of 2