Risâle-i Nûr’un başta başkâtibi Hâfız Tevfîk’in bu fıkrası
Lâhika’ya girsin. Çok ilişemedim. Hâtırını kırmamak
için ta‘dîl etmedim.
(216)
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ
Pek Sevgili ve Fazîlet-mend Üstâdım Efendim Hazretleri,
Had ve hudûdsuz ve nihâyetsiz tahassürlerle selâm-ı âciziyi ba‘de’t-teblîğ mübârek ellerinizi öper ve beş vakit namaz ba‘dında zât-ı fâzılânelerinin sıhhat ve âfiyetlerinin devamı ve ömrünüzün efzûniyetini hizmet-i Kur’ân ve Şerîat-i Ahmediye ve Kur’ân-ı Hakîm’e merbût bulunan Risâle-i Nûr’umuzun ikmâli husûsunda kıtmîriniz ve fakîriniz olan kardeşinizin âciz lisânı döndüğü kadar Cenâb-ı Perverdigâr Hazretleri’ne rûz u şeb yalvarmak virdimdir efendim. Ah hasret, ah hasret Üstâdım! Bu hasret ateşi, ârâmsız cism-i âciziyi her an yakmaktadır. Heyhât, ne yapayım efendim! Elim ermez, gücüm yetmez. İnşâallâh an-karîbi’z-zamân Hallâk-ı Lemyezel Hazretleri pek yakın vakitte serbest mülâkātlar nasip edecektir. İnşâallâh sümme İnşâallâh ve sümme İnşâallâh.
Nûr-u Muhammedî (asm) ile nûrlanmış ve bûy-ı Nebevî ile kokulanmış ve Kur’ân-ı Hakîm’de mezkûr olan üzerinde cennet râyihası olan reyhân denilen o çiçeğin cennet râyihasıyla râyihalanmış olan nûrlu Üstâdım efendim hazretleri! Cenâb-ı Hakk Celle ve Alâ Hazretleri, Sûre-i A‘râf’ta nass-ı kātı‘ ile Nebiyy-i Zîşân Efendimiz’e (asm) irsâl buyurulan şu âyet-i celîlede, اَللّٰهُ اَعْلَمْ بِالصَّوَابِ وَمُرَادِه۪ rahmet-i İlâhiyenin ne kadar büyük ve yüksek ve son derece büyük her zîrûha nefi‘li ve ölmüş arzı ihyâ edip nâtık ve gayr-ı nâtıkların iâşelerini her cihetle te‘mîne medâr olduğunu kullarına bildirmek ve teblîğ etmek üzere Resûl-ü Kibriyâ Efendimiz’e (asm) Cibrîl Aleyhissalâtu Vesselâm vâsıtasıyla inzâl buyurulmuştur.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ وَهُوَ الَّذ۪ي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ط حَتّٰٓي اِذَٓا اَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالًا سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ فَاَنْزَلْنَا بِهِ الْمَٓاءَ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِط كَذٰلِكَ نُخْرِجُ الْمَوْتٰي لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظ۪يمُ)
Efendim şu âyet-i celîled (اَللّٰهُ اَعْلَمُ) (لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ) Hallâk-ı Lemyezel Hazretleri evvelâ rahmete işâret olan rüzgârı müjdeci olarak gönderiyor. Arkasından rahmet-i İlâhî olan yağmuru ölmüş arz üzerine gönderip o ölü bulunan arza yağmurla hayat verip, kuvvet ve kudretiyle o ölü arzda her şeyi yetiştirip, kullarını infâk ediyor. Bu ölmüş ve her şeyden
Nûr-u Muhammedî (asm) ile nûrlanmış ve bûy-ı Nebevî ile kokulanmış ve Kur’ân-ı Hakîm’de mezkûr olan üzerinde cennet râyihası olan reyhân denilen o çiçeğin cennet râyihasıyla râyihalanmış olan nûrlu Üstâdım efendim hazretleri! Cenâb-ı Hakk Celle ve Alâ Hazretleri, Sûre-i A‘râf’ta nass-ı kātı‘ ile Nebiyy-i Zîşân Efendimiz’e (asm) irsâl buyurulan şu âyet-i celîlede, اَللّٰهُ اَعْلَمْ بِالصَّوَابِ وَمُرَادِه۪ rahmet-i İlâhiyenin ne kadar büyük ve yüksek ve son derece büyük her zîrûha nefi‘li ve ölmüş arzı ihyâ edip nâtık ve gayr-ı nâtıkların iâşelerini her cihetle te‘mîne medâr olduğunu kullarına bildirmek ve teblîğ etmek üzere Resûl-ü Kibriyâ Efendimiz’e (asm) Cibrîl Aleyhissalâtu Vesselâm vâsıtasıyla inzâl buyurulmuştur.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ وَهُوَ الَّذ۪ي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ط حَتّٰٓي اِذَٓا اَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالًا سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ فَاَنْزَلْنَا بِهِ الْمَٓاءَ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِط كَذٰلِكَ نُخْرِجُ الْمَوْتٰي لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظ۪يمُ)
Efendim şu âyet-i celîled (اَللّٰهُ اَعْلَمُ) (لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ) Hallâk-ı Lemyezel Hazretleri evvelâ rahmete işâret olan rüzgârı müjdeci olarak gönderiyor. Arkasından rahmet-i İlâhî olan yağmuru ölmüş arz üzerine gönderip o ölü bulunan arza yağmurla hayat verip, kuvvet ve kudretiyle o ölü arzda her şeyi yetiştirip, kullarını infâk ediyor. Bu ölmüş ve her şeyden
uzaklaşmış ve hattâ âdetâ hayat ile memât arasında çırpınarak büyük ölüme sürüklenmekte olan ümmet-i merhûmeyi, bu pek korkunç olan dinsizlikten kurtarmak için Cenâb-ı Hakk ölmüş arza yağmur ile hayat verdiği gibi, Hallâk-ı Kerîm bu ümmet-i merhûmenin tahlîsi için Üstâdıma kendi kudret ve azametiyle ihsân buyurduğu ilim ile ve ma‘nevî cedd-i a‘lânız bulunan Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz Hazretleri’nin ma‘nen ahfâdı bulunduğunuz cihetle, Nebiyy-i âhirzaman Hazretleri de siz Üstâdıma: Kalk evlâdım, Kur’ân-ı Hakîm’in kırk vech-i i‘câzı üzerine i‘câz edilmek zamanı geldi. İ‘câz et ve ümmetimi kurtar! Emr-i Peygamberîsiyle emrolunup bu vazîfeyi aldınız. Cenâb-ı Hakk ve Resûlullâh Efendimiz (asm) sayesinde Kur’ân’a, dîne ve şerîate çok büyük hizmet ettiniz. Allâh kabul etsin. Ve sa‘yiniz meşkûr olsun. Âmîn.
Sevgili Üstâdım, hattâ değil Müslümanlar, belki umûm gayr-i Müslimler dahi tefsîr buyurmuş olduğunuz Risâle-i Nûr’un ahkâmına cümlesi muhtâç ve müştâktırlar. Ve bilumûm insan tabakātından olanların susamış bulunanları bu Risâle-i Nûr’un nûr nehrinden o şifâlı suyu içmeye son derece şitâb ediyorlar efendim.
Sevgili Üstâdım, sizin bu zaman için lutf-u İlâhîyle gönderilmenizde Cenâb-ı Hakk’ın büyük hikmetleri var. Yolunu kaybeden ümmet-i merhûme, mühlik karanlıkta kalmış. Hiçbir tarafını göremeyip hak ve hakîkat ne olduğunu tamamen şaşırdığı
uzaklaşmış ve hattâ âdetâ hayat ile memât arasında çırpınarak büyük ölüme sürüklenmekte olan ümmet-i merhûmeyi, bu pek korkunç olan dinsizlikten kurtarmak için Cenâb-ı Hakk ölmüş arza yağmur ile hayat verdiği gibi, Hallâk-ı Kerîm bu ümmet-i merhûmenin tahlîsi için Üstâdıma kendi kudret ve azametiyle ihsân buyurduğu ilim ile ve ma‘nevî cedd-i a‘lânız bulunan Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz Hazretleri’nin ma‘nen ahfâdı bulunduğunuz cihetle, Nebiyy-i âhirzaman Hazretleri de siz Üstâdıma: Kalk evlâdım, Kur’ân-ı Hakîm’in kırk vech-i i‘câzı üzerine i‘câz edilmek zamanı geldi. İ‘câz et ve ümmetimi kurtar! Emr-i Peygamberîsiyle emrolunup bu vazîfeyi aldınız. Cenâb-ı Hakk ve Resûlullâh Efendimiz (asm) sayesinde Kur’ân’a, dîne ve şerîate çok büyük hizmet ettiniz. Allâh kabul etsin. Ve sa‘yiniz meşkûr olsun. Âmîn.
Sevgili Üstâdım, hattâ değil Müslümanlar, belki umûm gayr-i Müslimler dahi tefsîr buyurmuş olduğunuz Risâle-i Nûr’un ahkâmına cümlesi muhtâç ve müştâktırlar. Ve bilumûm insan tabakātından olanların susamış bulunanları bu Risâle-i Nûr’un nûr nehrinden o şifâlı suyu içmeye son derece şitâb ediyorlar efendim.
Sevgili Üstâdım, sizin bu zaman için lutf-u İlâhîyle gönderilmenizde Cenâb-ı Hakk’ın büyük hikmetleri var. Yolunu kaybeden ümmet-i merhûme, mühlik karanlıkta kalmış. Hiçbir tarafını göremeyip hak ve hakîkat ne olduğunu tamamen şaşırdığı
bir zamanda, Cenâb-ı Hakk’ın siz Üstâdımı bu ümmet-i merhûmeye kaybettiği hakîkat ve şerîat yolunu ve ahkâmını göstermek husûsunda gönderilmeniz, pek büyük ve çok büyük bir kudrettir. Bu mes’elede şek ve şüphe yoktur efendim. Boşa gitmedi efendim İnşâallâh.
Cenâb-ı Hakk arzı yağmurla ihyâ ettiği gibi, âhirette de umûm insanları hayata ircâ‘ ettiği günde siz, dünyada yolunu ve edyânını unutmuş ve uzaklaşmış bulunan ve ümmet-i merhûmeden olan bîçârelere “Geliniz, gafletten gözünüzü açın! Şerîat-ı Garrâ-yı Ahmediyenin kitabı bulunan o nûrlu Risâle-i Nûr’u okuyup, hayât-ı ebediyenin yolunu öğrenip, edyânınızı muhâfaza ediniz!” diye yüz otuz küsûr Risâle-i Nûr’un Sözleri, kezâ ve otuz küsûr Mektûblar ve kezâ Lemeâtları’yla bütün dünyaya Cenâb-ı Hakk’ın emri ve Resûlullâh Efendimizin (asm) müsâadesiyle o nûr kılıçla mücâhedeye girdiniz. Avn-ı Hakk ve Himmet-i Resûlullâh (asm) ile cihâdda galebe ettiniz. Rabbim âhirette aynen böyle kabul buyursun efendim.
Üstâdım, şu Sözler, Resûl-ü Kibriyâ Efendimizin hadîs-i peygamberîsini hutûr ettirdi. Öyle yazdım. Tevfîk bana makām veriyor, demeyiniz. Yalnız fem-i saâdetten çıkıyor, hadîstir efendim yazmaya da hakkım var zannediyorum: عُلَمَٓاءُ اُمَّت۪ي كَاَنْبِيَٓاءِ بَن۪ي اِسْرَٓائ۪يلَ (صَدَقَ رَسُولُ اللّٰهِ) İnşâallâh efendim, Üstâdım da, şeksiz Peygamberimizin ta‘rîf ettiği ulemâdansınız. Eğer böyle olmasaydı, size dünyada böyle vazîfeler tahmîl
edilmezdi. Cenâb-ı Hakk kitabullâhında ve Resûlullâh Efendimiz (asm) de diğer hadîslerde buyurmuşlardır: ulemâ-yı hakîkat olanlar da âhirette peygamberlerden sonra şefâat edeceklerini sâhib-i şerîat göstermiş. Ben kıtmîriniz de o günde fakîr ve hakîr kardeşiniz, siz efendimden şefâat beklerim.
Şâmlı Hâfız Tevfîk
(217)
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُٓ اَبَدًا دَٓائِمًا
Azîz, Sıddîk Kardeşlerim,
Evvelen: Bin gece kadar kıymetdâr Berâat gecenizi, geçen sene müjdeci ve şimdi aynı vakitte yanıma gelen Kuddûs kuşuyla berâber tebrîk ederiz.
Sâniyen: Bu def‘a bana hafif taârruzları ve bana hizmet eden Mehmed nâmındaki sâdık çocuğu hafiye yapmaya çalışmaları akîm kalması ve başka vilâyetlerden gelen yabânîleri kabul ettiğimi diye asılsız bahâneleri ise, şimdi hakîkati anlaşıldı. Bana ilişen me’mûrlardan birisi demiş: Nerede dînce bir hareket olsa, en evvel buraya ve Saîd Hoca’ya bakarlar diye ifşâ etmiş. Ve anladık ki, Nûrcu ve hapis arkadaşlarımızdan ve kardeşimiz Şemsî Yeşil, Sultân Ahmed Cami’inde nûr hakîkatlerinden ders vermesiyle, Re’fet’in yazdığına, göre beş bin âdeme