[63]
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ
Azîz, Sıddîk Kardeşlerim,
Geçen hâdise-i ihânetten merâk etmeyiniz. O hâdise söndü, plânları akîm kaldı. O yapan adam da, şimdi kendini nefret-i umûmîden kurtarmak için yeminler ile inkâr ediyor. “Ben onu, o olduğunu bilemedim. Yoksa ilişmezdim.” Zâten iliştiği bu kadardır. Elini uzattı, başımdaki mendili açtı. Hem de buraya Ankara Emniyet Müdür-ü Umûmîsi mühim me’mûrlar ile buraya gelmesini haber aldığı için o ihânete cesâret etti. O büyük me’mûrlar buraya geldiler. Benim aleyhimde olan Rumelili Vâlî, benimle görüştürmedi. Ben de size gönderdiğim konuşma parçasını Afyon Emniyet Müdürü vâsıtasıyla Ankara’da ona göndermek için, bununla melfûf pusula ile Afyon Emniyet Dâiresi’ne gönderdim. Ben de kat‘iyen müteessir değilim. Zâten ehemmiyeti de kalmadı. Siz de hiç merâk etmeyiniz. Hem her şeyde olduğu gibi, bunda da kader-i İlahî benim hakkımda onların o zulmünü ehemmiyetli bir merhamete çevirdiğini kat‘iyen gördüm, Allâh’a şükrettim.
Dünkü gün, bayramdan sonra bana göndereceğiniz emânetleri beklerken, mektûbunuzu aldım, “Bir iş‘âr olmazsa, on gün sonra takdîm edeceğiz” cümlesini gördüm. Demek telâş etmişsiniz, onun için göndermediniz. Endişe edilecek bir şey yok.
Fakat buraya ehemmiyetli me’mûrlar geldikleri zamanda göndermemek, emânet buraya gelmemek, ihtiyârsız bir güzel ihtiyât olmuş.
Kahraman Rüşdü, oraya gelen Mehmet Emîn’e demişki: Isparta hapsinde emânet parayı inkâr eden adam, parayı getirmiş, teslîm etmiş. Eğer hakîkatse, o paradan Âyetü’l-Kübrâ’nın otuz nüshasının fiyâtını alınız. Tâ o otuz nüshayı ben satacağım. Kendim nafakam için o mübârek fiyâtını sarfedeceğim.
Emânet kitabları da bekliyoruz. Siz daha iyi bilirsiniz, nasıl gönderirseniz gönderiniz. Bugün bir nüsha Meyve’yi tashîh ederken, bana çok azametli ve ehemmiyetli ve hakîkatli göründü. Bu ehl-i dünyâya bağırarak dedim: Ne haltetseniz ediniz. Mâdem Cenâb-ı Hakk bu firdevs meyvesini gāyet geniş bir dâirede okutturup herkesin nazar-ı dikkatini ve merâkını celbedecek bir kuvvette şâkirdlerine ihsân eyledi. Bize verdiğiniz bütün işkenceler ve sıkıntılara peş para ehemmiyet vermeyiz, dedim. O göndereceğiniz emânetler içinde Onuncu, On Birinci Mes’eleleri tahattur ettim. Onun için emânet kitabları bekliyoruz dedim.
Umûm kardeşlerim dediğim vakit, ma‘sûmlar tâifesi, ümmî ihtiyârlar ve muhterem hemşîreler kısmı içinde dâimâ niyet ediyoruz. Bu ma‘nâda umûm kardeşlerimize birer birer selâm ve duâ ediyor ve duâlarını ricâ ediyoruz.
اَلْبَاق۪ي هُوَ الْبَاق۪ي
Kardeşiniz
Saîdü’n-Nûrsî
[64]
Afyon Emniyet Müdürlüğü’ne,
Ben sizin, insâniyet ve vicdânınıza i‘timâden, mahrem işlerimi size beyân ediyorum. Hem vazîfe i‘tibârıyla, siz, bizimle pek çok alâkadârsınız. Çünkü Risâle-i Nûr’un âsâyiş ve inzibâta hizmeti pek büyüktür. Polislerin vazîfelerini âsâyiş noktasında yirmi seneden beri yapıyor. Yüz bin şâkirdinden hiçbir vukūât olmadığı gibi, pek çok zâbıta me’mûrlarının i‘tirâflarıyla ve bir şey aleyhimizde kaydetmemeleriyle bunu isbât eder. Buraya Ankara Emniyet-i Umûmiye Müdürü geldiğini bir çocuktan işittim. Her hâlde benim hâlimi soracak diye bir şey kaleme aldım ki, râhatsızlığım münâsebetiyle ona konuşmak yerinde takdîm edeyim. Birden gittiğini işittim. Size leffen onu gönderiyorum. Münâsib görseniz, berâ-yı ma‘lûmât ona gönderirsiniz. Ben dünya işlerini bilmiyorum ve halklarla da görüşemiyorum. Senden başka burada kimsem yok ki re’yini alayım. Benim şahsıma âit mes’ele gerçi çok ehemmiyetsizdir, cüz’îdir. Fakat Risâle-i Nûr’a âit mes’ele, bu vatan ve millette pek çok ehemmiyeti var.
Size kat‘iyen ve çok emârelerle ve kat‘î kanâatimle beyân ediyorum ki, gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükûmet, Âlem-i İslâm’a ve dünyaya karşı gāyet şiddetle Risâle-i Nûr gibi eserlere muhtâç olacak; mevcûdiyetini, haysiyetini, şerefini, mefâhir-i târihiyesini onun ibrâzıyla gösterecektir.
Saîdü’n-Nûrsî