(76)
(Hüsrev’in Sözler'i yazmaya başladığı zaman yazdığı mektubun fıkrasıdır)
Muhterem Efendim Hazretleri,
Bu sefer okumaklığımız için irsâl buyurduğunuz iki kitaptan birisini Bekir Ağa’dan aldım. Kitabın birkaç sahîfesini okudum. Ve kitabın bir nüshası kendimde kalmak üzere istinsâh etmeye başladım. Kitap münderecâtında arada sırada dimağımı alâkadâr eden mesâilden bahsedildiğini ve küçük mektubların pek büyük hakîkatleri kucakladığını gördüm ve çok müstefîd oldum.
Altıncı Mektub’a kadar yazılan sözleri bir taraftan yazıyorum, diğer taraftan yazının geçce yazılışından sıkılarak okumaya başlıyordum. Pek çok sürûr beni kaplıyordu. Altıncı Mektub’a gelince, şu gurbetteki firkatinizin en hazîn kısmını tayyettiğinizi ve bir kısmının da hikâye edildiğini okudum. Okudukça sizinle beraber kalbim hazîn hazîn ağlamaktan kendini alamamakta idi. Hatta yanımda bulunan vâlideme dahi okudum. Okurken vâlidem ağlıyor, gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Ben de ağlamamak için nefsime cebrediyordum. Diğer taraftan da, acaba tayyedilen kısımdan da biraz yazılsa idi…
Hüsrev
(77)
(Zekâî’nin bir fıkrasıdır)
Ey azîz Üstâdım,
Atabey’e gelen Ramazan meyvesi olan ve Ramazân-ı Şerîf’in hikmetlerini bildiren Söz, bizi îkāz ve bilmediğimiz hikmetleri tasrîh ediyor. Okuduğum her söz, neşrettiğiniz o ulvî hakîkatler için âciz lisânım tavsîf ve takdîrden âciz kalıyor. Ve görüyor ve anlıyor ve öyle îmân ediyorum ki, bir zaman gelecek, bu Risalâtü’l-Envâr ve Mektûbâtü’n-Nûr, için için ateşlenen, feverân eden bir dağ gibi harâretle nûr-efşân bir menba‘ kuvvetine tesâhub edecek. Belki de etmiştir. Bir düğmesine basmakla her tarafı ziyâya müstağrak eden bir elektrik dinamosu gibi kendinden çok uzak mesâfeleri îkāz ve irşâd nûrlarıyla ihâta edecektir.
Zekâî
(78)
(Hüsrev’in bir fıkrasıdır)
Muhterem Efendim, Sevgili Üstâdım,
Yirmi Dokuzuncu Mektub’un bu kısmını nasıl bulduğum ferman buyuruluyor. Bu hususta ne yazabilirim, ne gibi bir fikir dermeyân edebilirim? Risâlelerin her birisinin nûrları bir, fakat mevzu‘ları ayrı, güzellikleri ayrı, latîflikleri ayrı, zevkleri ayrıdır. Bu risâlenin de nûru bir diğer risâleler gibi her tarafı parlak ve her köşesi güzeldir. Bilhassa ruhlarımızı sızlatan, kalblerimizi ağlatan bu hâl-i müessif dolayısıyla, sevgili Üstâdımdan bir şifâ-yı âcil bekliyordum. Bu şifâyı, Yedinci, Sekizinci, Dokuzuncu Nükteler beklediğim devâyı vermiş ise de, binler maslahat ve fâideleri içinde yalnız bir maslahat için bile olmadığı halde tebdîl edilen şeâir-i İslâmiyeden bazıları, bizi çok me’yûs ve müteessir ediyor.
Fakat sevgili Üstâdım, zaman takarrüb etmiş olmalı ki, bir taraftan mülhidlerin tecâvüzleri ziyâdeleştikçe, diğer taraftan muhterem Üstâdımızın, Kur’ân’ın feyziyle nâil olduğu hakîkat deryasından kükreyip gelen gizli hakāiki ızhâr etmesi bizim sevincimizi artırmaktadır. Madem çiçekleri görmek için baharı beklemek zarûreti vardır. Biz de ona şiddetle ve sabırsızlıkla intizâr etmekteyiz.
Hüsrev
(79)
(Hüsrev’in bir fıkrasıdır)
Sevgili, Muhterem Üstâdım,
Kıymetdar Üstâdım, Bekir Ağa ile gönderdiğiniz mektubdan duyduğum sürûru ta‘rîf etmek, benim gibi âciz bir talebenin ne lisânı ve ne de kaleminin haddi değildir. Sevincimden mektubunuzu tefeyyüz ediyor ve ruhum sizinle yaşadığı halde, cismen uzak bulunduğumuzdan ağlıyorum. Zaman oluyor ki, gözlerimden dökülen yaşları, yazı yazmak veyahud risâleleri okumakla teskîn edebiliyorum. Zaman oluyor, kalbim mütemâdiyen ağlıyor.