Mektub 714

Sayfa 541

[714]

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Ankara’ya bu def‘a geldiğimin mühim bir sebebi, İslâmiyet’e ciddî tarafdâr Dâhiliye Vekîli Nâmık Gedik’i görmek ve İslâmiyet’in kahramanı olan Adnan Bey’e ve Tevfîk İleri gibi mühim zâtlara bir hakîkati söylemektir ki,

Hem demokrata ezan-ı Muhammedî gibi çok kuvvet vermek ve Risâle-i Nûr’un neşrine müsâadesi gibi çok tarafdâr olmak ve Âlem-i İslâm’ı, hattâ bir kısım Hristiyan devletlerini de memnûn etmek için, Ayasofya’yı müzahrefâttan temizleyip ibâdet mahalli yapmaktır. Bu ise, bu mes’ele için otuz sene siyâseti terkettiğim hâlde, bu nokta hâtırı için Nâmık Gedik’i görmek istedim ve geldim. Adnan Bey, Nâmık Gedik ve Tevfîk İleri gibi zâtların hâtırı için başka yere gitmedim.

Hem Risâle-i Nûr, Kur’ânın Kānûn-u esâsîsiyle bütün Anadolu ve vilâyât-ı şarkıyede âsâyişi te’mîn eden Risâle-i Nûr’un beş yüz bin nüshası komünistliği susturduğu gibi, âsâyişi te’mîn ettiğine bir delîli budur ki, on küsur sene evvel Afyon müddeî-i umûmîsi “Altı yüz bin fedâkâr talebesi var. Beş yüz bin nüsha Risâle-i Nûr’dan neşretmiş, belki âsâyişe zarar gelir” dedi. Ona karşı Saîd demiş ki: “Mâdem altı yüz bin fedâkâr talebesi var. Bu on beş senedir bana bu kadar zulüm ediliyor. Bir tek vukūâtı hiçbir zâbıta ve mahkeme gösteremedi.”

Sayfa 542

Hem dedim: Ey müddeî-i umûmî! Eğer bin müddeî-i umûmî, bin emniyet müdürü kadar âsâyişin te’mînine Risâle-i Nûr hizmet etmemiş ise, Allâh beni kahretsin. Siz de bana ne cezâ verirseniz verin dedim. O bu sözüme karşı hiçbir çâre bulamadı.

Yalnız bir iki sene sonra nûrun bir küçük talebesi, Risâle-i Nûr’a zarar gelecek zannıyla kendini intihâr edecekti ki, tab‘ettiği bir küçük risâleye zarar gelmesin. Sonra Üstâdı onu men‘etti ve küçücük bir hâdise oldu ve ikisi de barıştırıldı.

Hâlbuki bir üstâdın on tane fedâkâr talebesi bulunsa, (hattâ biri selâm etmiş tokat vurulmuş, biri elini öpmüş tahkîr edilmiş) hiçbir fedâkârı, âsâyişe ilişmemek için sükût etmişler. Saîd’den işitmişler ki: Benim yüz rûhum olsa, âsâyişe fedâ ediyorum. Onun için وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى Kānûn-u esâsiyesiyle, beş cânî yüzünden doksan ma‘sûma zarar gelmemek, bir cânî yüzünden on ma‘sûm çoluk çocuk, peder ve vâlidelerine zulüm etmemek için, Risâle-i Nûr îmân hizmetiyle berâber, âsâyişi tamâmıyla te’mîn edip herkesin kalbinde fenalığa karşı bir yasakçı bırakıyor. Ben de bin rûhum olsa, Kur’ân’ın bu Kānûn-u esâsîsine fedâ ettiğimi Târîhçe-i Hayât isbât ediyor ve meydandadır. Ve mahkemeler de kabul etmişler.

Sayfa 543

Hattâ tezâhüre bir riyâkârlık, bir hodfurûşluk, bir enâniyet ma‘nâsını verip, halklarla görüşmeyi de terkettiği ve rahmet-i İlâhiyenin ihsânı ile sesi de kesilmiş ki, dostlarla görüşmeye mecbûr olmasın ve hâtırları da kırılmasın.

Saîdü’n-Nûrsî

[715]

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Gāyet şiddetli hasta Üstâdımıza mühim, resmî bir zattan bir mektûb geldi. Mektûbunda diyor ki: “Târîhçe-i Hayât’ın neşrolunmaması için eski partinin mühim adamları, büyük bir tâviz ile eski partinin bazı me’mûrlarını bu hataya sevketmişler.”

Üstâdımız da dedi ki: Bu Târîhçe-i Hayât’ın en mühim kısmı, üç def‘a Sebîlü’r-Reşâd tarafından, dört def‘a da otuz kırk seneden beri hem eski harf, hem yeni harf ile neşredilmiş. Ve içindeki müdâfaât parçaları da müteaddit mahkemelerin huzurunda okunmuş ve resmen de neşredilmiş. Yeni olarak, Medine-i Münevvere gibi hâriç yerlerden bir iki âlim zâtın, îzâh ve teşekkür nevi‘nde birkaç hakîkatli mektûbları var. Onun için mahkemelerin resmen bunlara ilişecek hiçbir ciheti yok.

Sâniyen: Risâle-i Nûr, kırk elli senede bütün ehl-i siyâsetin tazyîkātı altında tek başıyla Âlem-i İslâm’da hârika bir tarzda neşrolduğu hâlde, şimdi

Emirdağ Lahikası - 4
  • [714]

    بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

    Ankara’ya bu def‘a geldiğimin mühim bir sebebi, İslâmiyet’e ciddî tarafdâr Dâhiliye Vekîli Nâmık Gedik’i görmek ve İslâmiyet’in kahramanı olan Adnan Bey’e ve Tevfîk İleri gibi mühim zâtlara bir hakîkati söylemektir ki,

    Hem demokrata ezan-ı Muhammedî gibi çok kuvvet vermek ve Risâle-i Nûr’un neşrine müsâadesi gibi çok tarafdâr olmak ve Âlem-i İslâm’ı, hattâ bir kısım Hristiyan devletlerini de memnûn etmek için, Ayasofya’yı müzahrefâttan temizleyip ibâdet mahalli yapmaktır. Bu ise, bu mes’ele için otuz sene siyâseti terkettiğim hâlde, bu nokta hâtırı için Nâmık Gedik’i görmek istedim ve geldim. Adnan Bey, Nâmık Gedik ve Tevfîk İleri gibi zâtların hâtırı için başka yere gitmedim.

    Hem Risâle-i Nûr, Kur’ânın Kānûn-u esâsîsiyle bütün Anadolu ve vilâyât-ı şarkıyede âsâyişi te’mîn eden Risâle-i Nûr’un beş yüz bin nüshası komünistliği susturduğu gibi, âsâyişi te’mîn ettiğine bir delîli budur ki, on küsur sene evvel Afyon müddeî-i umûmîsi “Altı yüz bin fedâkâr talebesi var. Beş yüz bin nüsha Risâle-i Nûr’dan neşretmiş, belki âsâyişe zarar gelir” dedi. Ona karşı Saîd demiş ki: “Mâdem altı yüz bin fedâkâr talebesi var. Bu on beş senedir bana bu kadar zulüm ediliyor. Bir tek vukūâtı hiçbir zâbıta ve mahkeme gösteremedi.”

Item 1 of 3