Mektub 44

Sayfa 114

lillâhi’l-hamd en müşkil ve ağır zamanlarda yapmış ve yapıyor. Risâle-i Nûr dâiresi, Hazret-i Alî (ra) ve Hasan (ra) ve Hüseyin’in (ra) ve Gavs-ı a‘zamın (ks) ihbârât-ı gaybiyeleriyle şâkirdlerinin bu zamanda bir dâiresidir. Çünkü Hazret-i Alî (ra) üç kerâmet-i gaybiyesiyle Risâle-i Nûr’dan haber verdiği gibi, Gavs-ı a‘zam (ks) da kuvvetli bir sûrette Risâle-i Nûr’dan haber verip tercümânını teşcî‘ etmiş. Bu mahrem dört risâle, Kerâmet-i Aleviye ve Gavsiyeye âit dört risâle, İnşâallâh bir vakit size gönderilebilir. Mahkeme ehl-i vukūfu, onlara i‘tirâz edememiş. Yalnız “Bu yazılmamalı idi” diye küçük bir tenkîd etmişler. Ben de cevab verdim, onlar sustular. Zâten ben üveysî bir sûrette doğrudan doğruya hakîkat dersimi Gavs-ı a‘zamdan (ks) ve Zeynelâbidîn (ra) ve Hasan (ra), Hüseyin (ra) vâsıtasıyla İmâm-ı Alî’den (ra) almışım. Onun için, hizmet ettiğimiz dâire onların dâiresidir.

اَلْبَاق۪ي هُوَ الْبَاق۪ي

Kardeşiniz

Saîdü’n-Nûrsî

[44]

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ

Azîz, Sıddîk Kardeşlerim,

Sizin bu def‘a neş’eli, güzel mektûblarınız, Risâle-i Nûr’un serbestiyeti ve matbaa kapısıyla intişârı hakkında beni çok mesrûr eyledi ve kahraman Tâhirî’nin

Sayfa 115

yine bu ehemmiyetli işte çalışması için buraya gelmesi, beni şiddetle dünyaya bakmaya sevketti. Kalben dedim: Mâdem kardeşlerim bu derece istiyorlar, çâresini arayacağız. Gecede kalbime geldi ki, iki ehemmiyetli sebebden, inâyet-i İlâhiye tâm serbestiyet ve eski harflerle tamâmını tab‘etmek tâm müsâade etmiyor.

Birinci sebeb: İmâm-ı Alî’nin (ra) işâret ettiği gibi, perde altında her müştâk, kendi kalemi ile veyahud başka kalemi çalıştırmasıyla büyük bir ibâdet ve âhirette şehîdlerin kanıyla râcihâne müvâzene edilen mürekkeb ile mücâhede hükmündeki kitabetle envâr-ı îmânı neşretmektir. Eğer tab‘edilse, herkes kolayca elde ettiği için, kemâl-i merâkla ona çalışamaz, bilfiil neşrine hizmet vazîfesini kaybeder.

İkinci sebeb: Risâle-i Nûr’un mühim bir vazîfesi, Âlem-i İslâm’ın ekseriyet-i mutlakāsının yazısı ve hattı olan hurûf-ı Arabiyeyi muhâfaza etmek olduğundan, tab‘ yoluyla işe girişilse, şimdi ekser halk yalnız yeni hurûfu bildikleri için, en çok risâleleri yeni hurûfla tab‘etmek lâzım gelecek. Bu ise, Risâle-i Nûr’un yeni hurûfa bir fetvâsı olup, şâkirdleri de o kolay yazıyı tercîh etmeye sebeb olur. Onun için şimdiye kadar pek çok müstehak ve lâyık iken, Risâle-i Nûr’a serbestiyet verilmemişti. Lillâhi’l-hamd, şimdi hakîkatlerinin kuvvetiyle serbestiyeti kazandı. Hattâ eski harfle tab‘ yasak iken, Âyetü’l-Kübrâ’yı bize teslîm ettirip bir kerâmet-i ekber gösterdi.

Sayfa 116

Biz şimdi gāyet mühim ve herkese lâzım Meyve ile Huccetullâhü’l-Bâliğa’yı ikisi bir cild olarak yeni hurûfla tab‘etmek için Tâhirî ile İstanbul’a gönderdim. Yalnız Meyve’nin Onuncu ve On Birinci Mes’elelerini vakit bulamayıp tashîhsiz ona verdim. Şâyet tab‘edilse, o iki mes’eleyi tâm tashîh edip ona gönderirsiniz. (Hâşiye)

Hem o iki risâle, dâhilde, ya hâriçte, aşikâre veya gizli, İstanbul’da veya dışarıda eski harflerle tab‘etmek lâzımdır.

Hem Mu‘cizât-ı Kur’âniye zeyilleriyle ve Mu‘cizât-ı Ahmediye (asm) dahi zeyilleriyle berâber ikisi bir cild içinde eski harflerle imkân dâiresinde ya İstanbul veya başka yerde eski harflerle, tevâfuklu Hizbü’n-Nûriye, Hizbü’l-Kur’ân gibi tab‘etmesine çalışmak lâzımdır ki, Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân’ın göze görünen tevâfuk mu‘cizesinin muhâfaza ile tab‘edilmesine mukaddime olsun. Fakat teennî ile, meşveret ile, ihtiyât ile bu kudsî mes’eleye çalışmak lâzımdır. Umûm kardeşlerime birer birer selâm ve selâmetlerine dûa ederiz.

اَلْبَاق۪ي هُوَ الْبَاق۪ي

Kardeşiniz

Saîdü’n-Nûrsî

Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun, en eski şâkirdlerden olan Kâtib Osmân ve Halîl İbrâhîm hiç sarsılmadan, değişmeden, sadâkatlerinde ve hizmetlerinde demir gibi devam edip çoklara da hüsn-ü misâl oluyorlar.

Hâşiye: Hem bize daha üç tane onuncu, on birinci mes’ele lâzımdır. O kıt‘ada hapis yâdigârınız üç dört meyvelerim daha var.

Sayfa 117

[45]

بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ

Azîz, Sıddîk Kardeşlerim, size dört mes’eleyi beyân etmek kalbime ihtâr edildi:

Birincisi: Hem lisân-ı hâl, hem lisân-ı kāl ile ve başka tezâhürâtlarla sorulan bir suâle cevabdır. Deniliyor ki: “Mâdem Risâle-i Nûr hem kerâmetlidir, hem tarîkatlardan ziyâde îmân hakîkatlarinin inkişâfında terakkî veriyor ve sâdık şâkirdleri kısmen bir cihette velâyet derecesindedirler. Neden evliyâlar gibi ma‘nevî zevkler ve keşfiyâtlara ve maddî kerâmetlere mazhariyetleri görülmüyor? Hem onun talebeleri de öyle şeyler aramıyorlar. Bunun hikmeti nedir?”

Elcevab: Evvelâ: Sebebi sırr-ı ihlâstır. Çünkü, dünyada muvakkat zevkler, kerâmetler tâm nefsini mağlûb etmeyen insanlara bir maksad olup, uhrevî ameline bir sebeb teşkîl eder, ihlâsı kırılır. Çünki amel-i uhrevî ile dünyevî maksadlar, zevkler aranılmaz. Aranılsa sırr-ı ihlâsı bozar.

Sâniyen: Kerâmetler, keşfiyâtlar, tarîkatta sülûk eden âmî ve yalnız îmânı taklidî bulunan ve tahkîk derecesine girmeyenlere, bazen zayıf olanları takviye ve vesveseli şüphelilere kanâat vermek içindir. Hâlbuki Risâle-i Nûr’un îmânî hakîkatlarına gösterdiği huccetler, hiçbir cihette vesveselere meydân vermediği gibi, kanâat vermek cihetinde de kerâmetlere, keşfiyâtlara hiç ihtiyâç bırakmıyor.

Emirdağ Lahikası - 1
  • lillâhi’l-hamd en müşkil ve ağır zamanlarda yapmış ve yapıyor. Risâle-i Nûr dâiresi, Hazret-i Alî (ra) ve Hasan (ra) ve Hüseyin’in (ra) ve Gavs-ı a‘zamın (ks) ihbârât-ı gaybiyeleriyle şâkirdlerinin bu zamanda bir dâiresidir. Çünkü Hazret-i Alî (ra) üç kerâmet-i gaybiyesiyle Risâle-i Nûr’dan haber verdiği gibi, Gavs-ı a‘zam (ks) da kuvvetli bir sûrette Risâle-i Nûr’dan haber verip tercümânını teşcî‘ etmiş. Bu mahrem dört risâle, Kerâmet-i Aleviye ve Gavsiyeye âit dört risâle, İnşâallâh bir vakit size gönderilebilir. Mahkeme ehl-i vukūfu, onlara i‘tirâz edememiş. Yalnız “Bu yazılmamalı idi” diye küçük bir tenkîd etmişler. Ben de cevab verdim, onlar sustular. Zâten ben üveysî bir sûrette doğrudan doğruya hakîkat dersimi Gavs-ı a‘zamdan (ks) ve Zeynelâbidîn (ra) ve Hasan (ra), Hüseyin (ra) vâsıtasıyla İmâm-ı Alî’den (ra) almışım. Onun için, hizmet ettiğimiz dâire onların dâiresidir.

    اَلْبَاق۪ي هُوَ الْبَاق۪ي

    Kardeşiniz

    Saîdü’n-Nûrsî

    [44]

    بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

    اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ

    Azîz, Sıddîk Kardeşlerim,

    Sizin bu def‘a neş’eli, güzel mektûblarınız, Risâle-i Nûr’un serbestiyeti ve matbaa kapısıyla intişârı hakkında beni çok mesrûr eyledi ve kahraman Tâhirî’nin

Item 1 of 4