*
* *
Nûrun büyük santrali Sabrî’nin çalışkan bir yardımcısı Çilingir Alî’nin ümmîliğinin hâtırı için Lâhika’ya girdi.
(176)
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ مَا لَا يُحْصٰي وَمَا لَا نِهَايَةَ لَهُ
Pek çok Şefkatkâr Üstâdım Efendim Hazretleri,
Mübârek ve rahmet saçan el ve yümn-ü bereket bahşeden ayaklarınızı kemâl-i hasret ve eşedd-i iştiyâkla öpüyoruz. Tekrârlarla öpüyoruz. Hem bu fakîr kulunuz gibi ümmî ve çok kusûrlu bir bîçâreyi de dâire-i nûrunuza merhameten almak gibi bir keramkârlığınızla şâd ve sevinçlere müstağrak buyurmanızı niyâz-ı yegâne gāye-i emel ve arzumdur. Bendeniz Denizli ziyâretimde, bir def‘a o ma‘hûd dâr kapıda, hemen bir iki sâniye kadar bir müddet müşerref ve kahraman nûrânî bahtiyârlara temâs ve teşerrüfümü, her işin fevkinde bir muvaffakiyet bilmiştim. Lillâhi’l-hamd, o zamanlardan beri nûr santralliği, fa‘âl nûr hâdimleri tarafından uhde-i âcizâneme verildi. Bendeniz de, sarsılmaz bir azm ve metânetle بِسْمِ اللّٰهِ وَفِّقْنَا يَا خَيْرَ النَّاصِر۪ينَ diyerek vazîfeme sa‘ye başladım. Bundan dolayı kalbimde parlayan meserret ve behçetin deracâtını tasvîr ve arz edebilmek imkânsız olmakla, onu ancak kalp ve rûh röntgenine
mâlik olanlar takdîr ve müşâhede edebilecekleri için kısa kesiyorum. Bahâ yetmez vazîfe ile mükellefiyetimden beri çilingirlik san‘atına az çalıştığım hâlde, çok mes‘ûd vakit geçiriyorum. Şu mukaddes hizmet, ma‘nen ve maddeten benim için en büyük bir ticârettir bildim ve biliyorum.
Sevgili Üstâdım, şimdiye kadar bütün nûrânîlerin elmâs kalemlerinden damlayan mücevherât sandukçalarını tamâmen alıyorum. Her birerlerinden gelen türlü türlü füyûzât, rûhumu tezyîn ve kalbimi tahrîk etti de, onlardan cür’et ve cesâret alarak dedim; bu kadar hak ve hakîkatperestlerin elmâs misâl fıkraları içinde benim gibi bir hakîrin de cam parçaları kadar bile meziyeti hâiz olamayan bir arîzası bulunsa, o hâlis pırlantalara ne halel gelir deyip دَخ۪يلَكْ يَا وَارِثَ رَحْمَةٍ لِلْعَالَم۪ينَ nidâ-yı hazînânesiyle keramkâr Üstâdımın huzûrlarına sundum.
İzzetli Üstâdım,
Risâle-i Nûrla peydâ-yı alâka ettiğimden beri şâhidim ki, tevâzu‘ ve mahviyetle şâkirdleri irşâd buyurduğunuz gibi, münâfıklara da bir def‘a olsun bed sözünüzü işitmedim. Yalnız, hey bedbahtlar, sizi Allah ıslâh etsin diye temenniyât-ı hâlisânenin sarfı, kāilinin rûhen a‘lâ-yı illiyyîne çıktığını şeksiz irâe ediyor.
Şeyh Şiblî Kuddise Sırruhû’l-Âlî Hazretleri’nin “Meyvedâr ağaçlar bana يَا شِبْل۪ي كُنْ مِثْل۪ي يَرْمُونَن۪ي بِالْاَحْجَارِ وَاَرْمُوهُمْ بِالْاَثْمَارِ fıkra-i irşâd-kârâneleriyle hitâb ve
mâlik olanlar takdîr ve müşâhede edebilecekleri için kısa kesiyorum. Bahâ yetmez vazîfe ile mükellefiyetimden beri çilingirlik san‘atına az çalıştığım hâlde, çok mes‘ûd vakit geçiriyorum. Şu mukaddes hizmet, ma‘nen ve maddeten benim için en büyük bir ticârettir bildim ve biliyorum.
Sevgili Üstâdım, şimdiye kadar bütün nûrânîlerin elmâs kalemlerinden damlayan mücevherât sandukçalarını tamâmen alıyorum. Her birerlerinden gelen türlü türlü füyûzât, rûhumu tezyîn ve kalbimi tahrîk etti de, onlardan cür’et ve cesâret alarak dedim; bu kadar hak ve hakîkatperestlerin elmâs misâl fıkraları içinde benim gibi bir hakîrin de cam parçaları kadar bile meziyeti hâiz olamayan bir arîzası bulunsa, o hâlis pırlantalara ne halel gelir deyip دَخ۪يلَكْ يَا وَارِثَ رَحْمَةٍ لِلْعَالَم۪ينَ nidâ-yı hazînânesiyle keramkâr Üstâdımın huzûrlarına sundum.
İzzetli Üstâdım,
Risâle-i Nûrla peydâ-yı alâka ettiğimden beri şâhidim ki, tevâzu‘ ve mahviyetle şâkirdleri irşâd buyurduğunuz gibi, münâfıklara da bir def‘a olsun bed sözünüzü işitmedim. Yalnız, hey bedbahtlar, sizi Allah ıslâh etsin diye temenniyât-ı hâlisânenin sarfı, kāilinin rûhen a‘lâ-yı illiyyîne çıktığını şeksiz irâe ediyor.
Şeyh Şiblî Kuddise Sırruhû’l-Âlî Hazretleri’nin “Meyvedâr ağaçlar bana يَا شِبْل۪ي كُنْ مِثْل۪ي يَرْمُونَن۪ي بِالْاَحْجَارِ وَاَرْمُوهُمْ بِالْاَثْمَارِ fıkra-i irşâd-kârâneleriyle hitâb ve
o cihetteki akîdemi tarsîn ettiler” buyurmalarını tekrâr ihtâr ve canlı bir sûrette gönlümde tecellî ettirmiş bulundunuz. Bu kasabamızda eskisine nisbetle çok ehemmiyetli muvaffakiyet hamd olsun görünüyor.
Barla ise kezâ, daha fevkalâdedir. Azîz Üstâdım, bu ârâmsız mesâî içinde alâ kadri’l-imkân dikkat ve i‘tinâ ve ihtiyât-ı lâzimeden geri kalmıyoruz. Başkaca siyânet ve himâyet Cenâb-ı Kibriyâ’dan bekleniyor.
اَلْبَاق۪ي هُوَ الْبَاق۪ي
Santrallikte dayısına muîn olan
Âciz
Çilingir Alî
(177)
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُٓ اَبَدًا دَٓائِمًا
Azîz, Sıddîk, Kahraman Kardeşim,
Binler safâlarla gittin geldin. Sizler nasıl münâsib görseniz kabul ederim. Eğer eski harfle imkân varsa, evvelâ ikinci vazîfenin mahsûlü ve (Zülfikār-ı Mu‘cizât-ı Ahmediye ve Kur’âniye) nâmındaki mecmûa gāyet dikkatle ve ihtimâmla tashîhine; ve eğer kābilse tevâfuklu olmasına çalışılsın. Şimdilik numûne olarak bu def‘a berâber aldığın ve Asâ-yı Mûsâ’nın bir zeyli ve müellifin bir tercüme-i hayâtı nâmındaki mecmûa tab‘edilsin. Fakat ben dünyanın vaziyetini bilmediğimde